2016 yılında Fransa, Avustralya’yla birlikte stratejik kapsamı nedeniyle ‘yüzyılın sözleşmesi’ diye adlandırılan 56 milyar Euro’luk bir sözleşme imzaladı. Ancak Avustralya, ABD ile AUKUS Paktı’nı imzalamasının ardından Fransa’yla yaptığı ihaleyi iptal ettiğini açıkladı.
Avustralya’nın Fransa’yla yaptığı sözleşmeyi fesh edip ABD’yle AUKUS Paktı’nı imzalaması, büyük bir krize sebep oldu. Peki Paris, Washington ve Canberra arasında yaşanan kriz ABD ve Fransa ilişkilerini nasıl etkiledi? Türkiye’ye yansıması olacak mı? Prof. Dr. Burak Samih Gülboy ve Doç. Dr. Burak Küntay, krizi ve olası küresel etkilerini yorumladı.
Fransa; Paris, Washington ve Canberra arasında yaşanan böylesine büyük bir krize tarihi boyunca ilk kez tanıklık ediyor. ABD ve Fransa’nın uzun yıllardır süren diplomatik ilişkilerinde Fransa, ilk kez Washington büyükelçisini geri çekti. Ancak Fransa Dışişleri Bakanlığı, Londra büyükelçisini geri çekmedi. Fransa, Londra’ya karşı daha yatıştırıcı bir tutum sergiliyor.
‘FRANSA’YI SAF DIŞI BIRAKTI’ DİYEREK BAKILMAMALI
ABD’nin Fransa’yla yaptığı ‘yüz yılın anlaşması’ denilen sözleşmede ABD neden Fransa’yı saf dışı bıraktı? Anlaşmaya dahil olmak yerine Avustralya’ya neden yeni bir pakt önerdi?
Buna karşılık AUKUS Paktı ABD’den çok Avustralya’nın önünü açtığı bir süreç oldu. Bunun nedeni Avustralya ile Çin arasında son iki senede artan tansiyon. Çin’in hızla büyüyen donanması ve Pasifik’te görülür şekilde artan etkinliği karşısında Avustralya, dengeleyicilik ve caydırıcılık üretebilecek yeteneğe sahip olmadığı gibi bu yetenekleri tek başına üretebilecek materyale ve insan gücüne de sahip olmadığının farkına vardığında güvenlik stratejisinde de radikal bir dönüşüme girdi. Bu durum Avustralyalı yetkililer tarafından da sık sık dile getiriliyor.
CAYDIRICILIK OLUŞTURMA EYLEMİ
‘ÜÇ ÖNEMLİ FAKTÖR VAR’
Doç. Dr. Burak Küntay: Amerika’nın burada yaptığı şey Fransa’yı saf dışı bırakmak değil. Amerika yeni dönemdeki kurgusunu hayata daha sağlam geçirmek için böyle bir hamle yapıyor. Bu ne demek oluyor? Çok basitçe hatırlarsak II. Dünya Savaşı sonrasında, Soğuk Savaş döneminde, dünya lideri olarak çıkan Amerika Birleşik Devletleri bir hadiseyi net bir şekilde ortaya koydu; ki Pasifik’te hakim olamayan, Güney Asya’da hakim olamayan dünyada kolay kolay hakim olamaz. Amerika Birleşik Devletleri’nin kendi ülkesi dışında en çok vefat eden askerin yattığı yer Filipinler’dir.
Ülkesi namına en çok kaybı orada vermiştir ve orada yatar hâlâ askerler. Dolayısıyla Güney Asya Denizi’nin ve Pasifik’le Güney Asya’nın buluştuğu nokta Amerika için çok önemli. Burada üç tane faktör var. Bunlardan bir tanesi Amerika’nın bakış açısı. Amerika burada tekrar hegemonyasını daha da güçlü oturtmak için, ki Obama döneminden beri Obama’nın ikinci döneminden beri bir Amerikan politikasıdır, Çin’e karşı yapılmak istenen hadise. Bunu hayata geçirmek için orada önemli bazı siyasi ekonomik ve askeri anlaşmalar yapmak zorunda. Buradan en önemli müttefik belirlenebilecek ülke doğal olarak Avustralya’dır. Çünkü Avustralya büyük Britanya Krallığı’nın bir parçası, İngilizce konuşan ülkeler noktasında. Amerika’yla tarihsel bağı da olan bir ülkedir. Dolayısıyla Avusturalya, bakış açısı, siyasi duruşu ve tarihi açısından doğru bir ittifaktır. İngiltere de bağ rolünü üstleniyor. İngiltere ve Avustralya’nın başındaki devlet başkanı aynı kişi: Kraliçe. Dolayısıyla o da apayrı bir bağ sağlıyor. Bu anlaşma yapılırken sadece Amerika’yla İngiltere yaklaşmıyor.
‘YANSIMALARI OLACAK’
Fransa’dan almak durumunda olduğu denizaltılar eski sistemde olan normal denizaltılardı. Bu denizaltılar nükleer denizaltı oluyor. Kendi ülke güvenliği için daha önemli bir süreç, daha önemli bir artı, daha önemli bir vaziyet. Ama bu nükleer denizaltıların dışında da, bir de Çin tehdidinin artık bölgede çok da aktif olduğu durumda; bağlı bir Amerika-İngiltere ittifakını mı görmek istersiniz, -ki dünyanın bir numaralı donanmalarından bahsediyoruz- yoksa Fransa’yı mı? Dolayısıyla sırf burada baktığımız zaman her noktada yorumu olan ama aksiyona geçme noktasında sıkıntılar yaşayan bir Fransa mı, yoksa askerî kapasitesine hakim İngiltere-Amerika mı? Burada aslında Fransa’yı devre dışı bırakmak, Fransa’ya karşı oynanan bir oyundan ziyade orada çok net bir şekilde İngiltere’nin Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya’nın, ‘win win’ yani her taraftan çıkarlarının örtüştüğü bir ittifak var. Bunun tabii ki Avrupa ve Fransa üzerinde yansımaları olacak mı, olacak ama dediğim gibi buradaki mesele Fransa’yı dışarıda tutmak değil ya da sadece bir parasal anlaşma yapmak değil; Güney Asya ve Pasifik ittifaklarını çok daha büyük, kapsamlı, dünyanın bundan sonraki istikametini belirleyecek bir yola doğru sevk edebilmek.
AB halihazırda Fransa’nın ‘Avrupa ordusu’ fikrine sıcak bakmıyorken, bir de üzerine Fransa bu konuda haksızlığa uğradığını ilan etmesine rağmen AB’den beklediği desteği göremiyor. ‘Yüzyılın sözleşmesi’nin sonuyla birlikte, Fransa dünya gücü olmaktan uzaklaşmakta mıdır?
‘FRANSA’NIN ULUSLARARASI İLİŞKİLERİNİ FARKLI BİR BOYUTA TAŞIYACAK’
Doç. Dr. Burak Küntay: Fransa’nın Avrupa Ordusu kurulması konusundaki istekleri ve talepleri için, “Avrupa açısından çok sıcak karşılanmıyor” tabirini şöyle değerlendirmek lazım. Avrupa Ordusu’nu isteyen ülkeler var. Avrupa Ordusu’nun maliyetini düşünen ve Avrupa Ordusu’nun devamlılığını düşünen ülkeler var. Avrupa Ordusu’nun kurulması demek, “Avrupa’nın artık bir ordusu var” demek kadar basit bir şey değil. Çünkü kabul etmek lazım ki bu ordunun, yani Amerika Birleşik Devletleri’nin, Türkiye’nin, İngiltere’nin bir ordusu var. Fransa’nın var Almanya’nın var ve bu ülkeler ordularını direkt savaşa veya bir müdahaleye sevk edebilir. Kısacası ordunuzun olması sizin o orduyu efektif kullanacağız anlamına gelmiyor.
Biraz karar verme mekanizmasıyla da alakalı. Ülkelerin her biri, ülke menfaati doğrultuda yürütmesinde karar alır ve bu doğrultuda hamle yapar, ordusunu harekete geçirir. Fakat Avrupa Ordusu’nun harekete geçmesi, Brüksel bürokrasisine takılabileceği için Avrupa Ordusu’nun gerçekten hayata geçmesi ne kadar kullanılabilir olduğunu tartışırız. Yani bir ordu olduğu zaman Amerika’nın, Türkiye’nin ve Fransa’nın ordusu gibi efektif olacak anlamına gelmiyor.
Avrupa Birliği’nin sıcak bakmamasının sebebi tabii ki ekonomik sebepler. Çünkü bu yük de yine belli ülkelerin sırtına kalacak. “Avrupa Birliği, Fransa ve Amerika ile olan bu hadiseye de tam anlamıyla destek vermiyor” desek yalan olur, desteği var. Nasıl var? Avrupa Birliği açıklamalarında, Fransa’nın bu noktada yanında olduklarını belirten açıklamalar yaptılar.
Yalnız burada iki noktayı göz ardı etmemek lazım, Avrupa birliği ülkelerinin her biri Almanya’yla, Amerika’yla, Rusya’yla, İngiltere’yle diğer ülkelerle hatta Avustralya ile direk bireysel ilişkileri de var. Dolayısıyla bu ülkeler Avrupa Birliği menfaatlerinden önce bir üniter yapıda olmamaları ya da tam anlamıyla birleşmiş ve tek hareket eden bir federalizm yapısında olmadıkları için kendi menfaatlerini düşünmekte gayet haklılar. Böyle olduğu zaman da büyük birleşmiş Avrupa fikri, belli başlı ticari anlaşmalardan öteye de gidemiyor. Dolayısıyla bu kararın Fransa’nın talebinin olmaması gibi değerlendirmek çok da mevzubahis değil. Biraz olayı Fransa’ya günübirlik ihale etmekten ibaret olur, ki ben doğru bulmuyorum.
Fransa gücünü kaybediyor mu? Fransa her zaman Fransa, Fransa’nın ekonomik gücü de her zaman Fransa’nın ekonomik gücü. Bu olay olmadan önce Fransa dünyanın en büyük ülkesi değildi. Bu olay oldu Fransa dünyanın en büyük ülkesinden 20 adım geriye gitmiş bir ülkesi olmayacak. Dolayısıyla bu hadise Fransa’nın ekonomisinden ziyade, ticaretinden ziyade, -orası tabii ki belli bir oranda darbe yiyecek bu anlaşmadan- ama daha çok uluslararası ilişkilere bakışını, İngiltere ile ilişkilerini, Amerika ile ilişkilerini ve Avrupa’daki rolünü farklılaştırma noktasına götürecek. Yani burada anlaşılması gereken bir günde güçten düşmez ülkeler ya da bir günde güçlenmez. Bu olay aslında çok göz ardı edilmekte birlikte dünyadaki yepyeni bir düzenin tetikleyicisi haline geliyor.
‘FRANSA BİR DÜNYA GÜCÜ DEĞİL’
Prof. Dr. Gülboy: Sorun şurada ki, Fransa tarihi boyunca kollektif güvenlik oluşumlarının ya karşısında yer almış, ya da içinde olduğunda aşırı bencil davranmış bir ülke. De Gaulle döneminde de NATO’da sorun çıkartan, küresel güç olma ile ilgili sürekli olarak kimlik krizi yaşayan bir devlet. Avrupa Birliği sözde Fransa’ya destek mesajları verse de, gerçek anlamda Fransa’nın Asya Pasifik politikası ile hemen hiç ilgilenmiyor. Fransa’yı bir dünya gücü olarak kabul edersek, bu kriz Fransa’nın bu statüsünü pek fazla etkilemeyecektir çünkü Fransa bu statüyü Akdeniz ve Afrika üzerindeki etkinlikleri ile sağlıyor. ABD Fransa’ya Akdeniz’de daha fazla rol vererek bu devlet ile olan soğukluğu giderecektir. Gene de bu hamle ile ABD, Fransa ile bir ast-üst ilişkisi kurmuştur ve Fransa’nın statüsünü bir anlamda belirlemiştir. Bence asıl soru Fransa bir dünya gücü mü? Bence etkinlik, yetkinlik ve asıl önemlisi sorumluluk anlamında bu statüyü hak edecek bir pozisyona sahip değil.
ABD’nin NATO müttefiki Fransa’yla ilişkisini riske atacak, Fransa’yı 90 milyon dolar zarara uğratacak kadar değer verdiği bu pakt neden bu kadar önemli? AUKUS Paktı, ABD için ne anlam ifade ediyor?
Doç. Dr. Küntay: AUKUS Paktı Amerika için çok önemli. Daha önce de ifade ettiğim gibi bir kere Güney Çin’e hakim olmadan, Güney Asya Denizi’ne, Pasifik’in batısına da doğusuna da hakim olmadan dünyada tam anlamıyla bir hegemonyadan bahsedemezsiniz. Bu anlaşma bir askeri anlaşma. AUKUS anlaşması ve askeri anlaşmanın çok ötesinde. Aslında resmen Çin’in siyasi, askeri ve ekonomik olarak blokajından bahsediyorsunuz ve bu blokajı yaparken herkes altına imza atıp adını koyuyor. Yani Amerika, İngiltere ve Avustralya olmak üzere “Biz burada duruyoruz” diyor. Dolayısıyla bu AUKUS anlaşması bir denizaltı anlaşması değil, bir ticaret anlaşması değil. AUKUS Anlaşması; dünyanın şu anki kamplaşma döneminde ve yeniden kurulan düzeninde, tarafların belirlenme anlaşması. O yüzden Fransa ile Amerika arasındaki, “denizaltıyı senden aldın benden aldın”ın çok daha ötesinde, çok daha ilerisinde bir ittifaklar anlaşması.
‘HATTIMIZI BELİRLİYORUZ’
Yani Amerika aslında bir nevi biraz da şunu diyor Fransa’ya, “Tamam ticaret anlaşmanız, ama burada artık ticaretin ötesinde bir siyasi ve askeri liderlik gerektirecek günlere gidiliyor. Burada ben rolümü almaya hazırım.” Trump döneminde bunun Macron’la Trump arasındaki ilişkilerde gördük ama aslında sırf bunu Macron dönemine ya da Trumpla ilişkisine mal etmemek lazım. Siz bunu Jak Chirac döneminde de görürdünüz François Mitterand döneminde de görürdünüz, Sarkozy döneminde de görürdünüz. Daha önceki dönemlerde de denk gelirdiniz. Fransa ile Amerika arasındaki o tarihsel dostluk aynı zamanda tarihsel bir mesafe de gerektirir. Dolayısıyla bu ittifakın oradaki etkisi Amerika’nın “Hadi gel bizle ol” demesinden öte bir hadise. Amerika, Çin’e karşı olan düzenini kuruyor. Buradaki kritik nokta Avustralya, buradaki kritik nokta donanmasıyla kuvvetli bir İngiltere. Amerika burada şunu söylüyor, “Ben kökümün geldiği büyük Britanya Krallığı’na, -Amerika’nın kuruluş noktasına baktığımızda kökü oraya dayanır- eski bir müttefikim İngiltere ve keza Avustralya ile birlikte hattımızı belirliyoruz” diyor. Dolayısıyla bunu Fransa açısından değerlendirmek çok basit tutmak olur. Bu anlaşma Fransa’nın çok ötesinde, deniz altı işinin çok ötesinde bir anlaşma.
Fransa’nın, Canberra ve Washington’a sergilediği sert tutumu Londra’ya sergileyememesinin sebebi ne olabilir?
‘İNGİLTERE BAĞ ROLÜNÜ ÜSTLENİYOR’
Doç. Dr. Küntay: Fransa’nın, Amerika’nın ve ikinci etapta da daha doğrusu eşzamanlı olarak Avustralya tepkisini İngiltere’ye niye bu dozda göstermediğinin aslında cevabı çok net. Avustralya bu anlaşmanın fesih süresinden önce, yani anlaşmanın fes olduğunu bildirmeden önce Fransa’ya bir gün öncesinde haber veriyor ve ertesi gün de ilan ediyor. “Biz bu işi yapıyoruz böyle bir karar aldık” diye. Şimdi olaya böyle baktığınız zaman karşınıza aslında haklı bir Fransa çıkıyor etik açıdan. Fransa diyor ki, “Siz bunu akşamdan sabaha bir günde yapmadınız herhalde.” Bu denizaltı teknolojisinin temel sağlayıcısı, büyük ölçüde Amerika olacak alıcısı da Avustralya. İngiltere burada aslında iki tarafın da bağlarını sağlamlaştıran bir zamk rolü görüyor. O yüzden de böyle bir hadiseyi değerlendirirken, diğer tarafın bakış açısından baktığımızda, Fransa’nın bu tepkileri gösterdiği iki ülke, kandırıldığına inandığı iki ülke. İngiltere’nin süreçte bir bağ rolü olduğundan dolayı aynı noktayı koymadığı kesin.
AUKUS Paktı ve 2016’da imzalanan Fransa-Avustralya denizaltı sözleşmeleri Hint-Pasifik bölgesinin geleceği için ne anlam ifade ediyor?
Prof. Dr. Gülboy: ABD’nin küresel güvenlik stratejisinin bir alt bileşeni olarak Avustralya, Asya Pasifik caydırıcılık alanı için önemli bir eksendi. Ve Çin denizini çevreleyen ABD’nin güvenlik ortaklarına da güven verici bir mesaj oldu. Çin’in Hindistan ile olan stratejik karşılaşması daha farklı. Hürmüz Boğazı ile Malaka Boğazı arasında Hindistan Çin’i şu an için dengeleyebiliyor. Bu nedenle ne Hindistan ne de ABD kısa vadede hzlı bir iş birliğine girişmeyeceklerdir. Nihayetinde Çin’in gücü büyüse de henüz geniş alanlarda rekabet edecek seviyede değil. Ayrıca Hindistan ve Çin’de nükleer güçler ve bu anlamda da farklı bir caydırıcılık yapısı içindeler. Hindistan ile Avustralya’nın pozisyonları ve güvenlik algıları oldukça farklı. Kısa vadede bu bölgede ABD etkinliği aynı seviyede devam edecektir diye düşünüyorum.
‘DÜNYA YENİ BİR DÜZENE GİDİYOR’
Doç. Dr. Küntay: Çin Pasifik açısından bu iki anlaşma ne anlama geliyor? Burada bir pazar var. Avusturalya pazarı, Güney Asya pazarı. Bu pazara ekonomik olarak bakın. Bu pazara ekonomik olarak baktığımızda çok net bir şekilde şunu göreceksiniz, ki Çin burada hegemon durumda. Bu ülkeler buradaki pazarda mevcut olmak istiyor. Fakat “Mevcut olmak istiyorum” deyince de olunmuyor. Neden olunmuyor çünkü bu bölgedeki işbirliklerinin, bu bölgedeki ticari yatırımlarda Çin’in maliyet avantajı var. Ben şimdi askeri ticaret anlaşmalarından değil, normalinden bahsediyorum. Çin’in lojistik ve ticarette bir maliyet avantajı var. En azından buraya yavaş yavaş belli müttefiklikleri oturtarak, ötesinde de ticarete vararak askeri noktada da girmek istiyor belli ülkeler.
Fransa’nın yaptığı anlaşma, Amerika’nın yaptığı anlaşmalar gözler önüne seriyor. Burada unutulmaması gereken çok önemli bir nokta var: Bu iş sadece ticaret ve askeri ticaret anlaşmalarından ibaret değil. Bu işin aslında temelini dönüp dolaşıp kitlendiği nokta şu: Dünya yeni bir düzene gidiyor. Ve bu düzende dünya tarihinde de bilindiği üzere bazı kritik yerler vardır. II. Dünya Savaşı’nı netleştiren yer, dünya açısından önemli olan yer; Hint Denizi, Pasifik Deniz, Güney Çin Deniz’i, yani bu bölgelerdir. Bu bölgeler, şu an askeri olarak Çin’in tamamıyla büyük bir hegemonyası altında. O yüzden ikinci açıdan, yani Amerika açısından bakıldığında bu anlaşma: “Ben artık oyunun Çin’e sadece ve sadece ekonomik olarak, batıda, Avrupa’da ya da bildiğimiz kıta dünyasında değil, deniz dünyası da Pasifik’de de sıkıştırma dönemi başlıyor” diyor. Bu anlaşma bir anlaşmanın çok ötesinde.
Son olarak Türkiye, yaşanan bu krizden uzun ya da kısa vadede ne denli ve nasıl etkilenebilir?
‘TÜRKİYE’Yİ A’DAN Z’YE ETKİLEYECEK BİR SÜREÇ OLMADIĞI ÇOK NET’
Prof. Dr. Gülboy: Sanırım Türkiye için en önemli sorun, Fransa’nın prestij kaybını gidermek için daha atılgan politikalara başvurması ile ilgili olacak. Bu anlamda Akdeniz’de Türkiye komşuları ile yaşadığı krizlerde Fransa’nın tırmandırıcı destekleri ile karşılaşacaktır. ABD’nin de Fransa’nın kendisi ile ilgili olan hayal kırıklığını giderme adına Fransa’nın bu hamlelerine pek fazla karışmayacağı ve hatta destek vereceği beklenebilir. Türkiye bir süredir güvenlik tanımlarını ve stratejilerini, Avrupa ortak güvenliği tanımlarının dışında, bireysel bazda yapıyor. Orta ve uzun vade için konuşmak bence şu an için falcılığa giriyor. Bu sadece kriz ile ilgili değil, Türkiye’nin içte ve dışta yapacağı seçimlerle de ilgili olacaktır.