Erdoğan, barınamıyoruz diyen öğrencilere: “Gezide Olduğu gibi Teröristler” dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2021-2022 Yükseköğretim Akademik Yıl Açılış Töreni’nde konuşuyor.
Erdoğan, “Barınamıyoruz Hareketi” ile bir araya gelerek yurtların yetersizliğini ve barınma sorununu protesto eden ve parklarda uyuyan öğrencilere tepki gösterdi.
Türkiye’de 1 milyonun üzerindeki yurt yatak kapasitesiyle en fazla barınma imkanı sağlayan ülkedir. Nedir o Allah aşkına? Parklarda bankların üzerinde yatanlar… Bunlar öğrenci mi? Bunlar aynı Gezi’de olduğu gibi teröristler… Biz öğrenciye en büyük saygıyı gösteren bir iktidarız. Göreve geldiğimizde verilen burs 45 liracıktı… Şu an 650 liraya çıktık. Nereden nereye…
Erdoğan’ın açıklamasından satır başları şöyle:
“Eylül ayının başından itibaren okulları açtık. MEB ve Sağlık Bakanlığımız, alınması gereken önlemleri belirledi. 71 bin okulumuzun tamamı açıktır. Şu ana kadar sadece iki okulumuzda karantina uygulamasına gidildi. Vaka durumuna göre bazı sınıflar karantinaya alınabilir ama ilçe il çapında bir kapanma düşünmüyoruz.
Salgın tehdidine karşı gereken tedbirleri almak suretiyle üniversitemizde de eğitim öğretimin kesintisiz sürmesinde kararlıyız. Tüm planların buna göre yapılmasında fayda görüyorum.
Türkiye’de yükseköğretim uzun süre, toplumun küçük bir kesiminin erişebildiği ayrıcalıklı bir hizmet olmuştur. 1990’lı yılların sonunda dahi Türkiye’de 18 22 yaş aralığındaki gençlerin net okullaşma oranı yüzde 15’lerin altındaydı, bu yaş grubunda 6 gencimizin 1 tanesi üniversite eğitimine erişebiliyordu.
1990’lı yılların ortasından itibaren Türkiye’de yükseköğretim, katsayısı ve başörtüsü yasağı gibi antidemokratik uygulamalarla toplumsal gerilimlerin merkezine yerleşmiştir. Kurdukları kast sistemi ile milletin evlatlarını, milletin vergileri ile yapılan kurumlardan dışlayanların sebep olduğu adaletsizlik yürekleri sızlatıyordu. Hükümete geldiğimiz andan itibaren üzerine en kararlılıkla gittiğimiz alanlardan biri de gençlerimizin yükseköğretim imkanlarını artıracak çalışmalar olmuştur.
2002’de 76 olan kamu ve vakıf yükseköğretim kurumu sayımıza 207’ye çıkardık. Türkiye’de her ilimizin kendi üniversitesinin olmasını sağladık. Akademik personel sayımız 70 binden 180 binin üzerine çıktı. Üniversite öğrenci sayısı da 1,6 milyondan 8,4 milyona yükseldi. Artık 18 22 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 15’i değil, yüzde 44’ü yükseköğretime ulaşabiliyor. Bir zamanlar üniversite kapılarından içeri alınmayan genç kızlarımızın okullaşma oranının erkeklerin 5 puan üzerine çıkması, eğitim öğretimde hak ve özgürlüklerin geldiği seviyenin işaretidir. Üniversiteye girmenin istisnai bir ayrıcalık olduğu günlerden, nüfusumuzun 10 kişiden 1’inin üniversite öğrencisi olduğu günlere geldik.
Türkiye burslarına yapılan başvurular her yıl artıyor. Bu yıl 3500 burs için 165 bin başvuru aldık. Yeni kurulan üniversitelerle ilgili haksız değerlendirmeler yapılıyor. Bu üniversitelerimiz her geçen gün daha da güçleniyor. Yeni üniversitelerimizden bazılarının patent, akademik çalışma bakımından şimdiden sergiledikleri başarıları takip ediyoruz.
OECD ülkeleri arasında ortalaması yüzde 1,4 olan yükseköğretim harcamalarına ayrılan payın milli gelire oranını bizde yüzde 1,7’ye çıkardık. Eğitim ile kalkınma arasındaki güçlü bir ilişkiyi inandık ve kurduk. İnsanlarımızın eğitim seviyesi yükseldikçe ülkemizin siyasal, sosyal, ekonomik gelişmesi hızlanmaktadır.
Türkiye’de yükseköğretim kurumlarının ülke genelindeki yaygın kurumlarının gelişimine karşı çıkanların, asıl tahammül edemedikleri, eğitimini kendi şehrinde sürdürebilecek evlatlarımızın ülkeye ve millete her alanda büyük hizmetler verme potansiyellerinin harekete geçmiş olmasıdır.
Rahmetli Cem Karaca’nın “İşçisin sen, işçi kal” şarkısında dile getirdiği ruh hali ile, Anadolu’daki evlatlarımızın önünü tekrar kesmek isteyenlere izin vermeyeceğiz. Tam tersine tüm şehirlerimizin, gençlerimizin kendileri ve ülkeleri için yapacakları çalışmalara destek olmayı sürdüreceğiz. Türkiye’nin insan kaynağını zenginleştirmek için yatırımlara devam edeceğiz. Son dönemde yükseköğretim sisteminde yapısal değişiklikler getiren önemli adımlar attık. Bunlardan biri yükseköğretim kalite kurulunun faaliyete geçmesidir. Üniversitelerimizin kalite odaklı gelişimini temin ederek mezunlarımızın küresel düzeyde yeterlilik sağlamasını amaçlayan bu kurul, dünyadaki benzer yapılarla da kapsamlı iş birlikleri geliştirmiştir.
Uluslararası yayın sayısını artırmak, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısını azaltmak için doktora mezunu sayısını yükseltmemiz gerekiyor. İleri teknolojiye dayalı ürünler üreterek ekonomiye katkı yapabilmemiz için doktora mezunu sayısını artırmaya ihtiyacımız var. Özel müfredatla ve özel hocalarla üstün nitelikli bilim insanları yetiştirmek için YÖK başarı bursu ile öğrencileri destekliyoruz.
Üniversite sınavları, yükseköğretime giriş sistemindeki arz ve talep uyumsuzluğunun adil bir çözüm yolu olarak kullanılmaktadır. Türkiye 19 yılda yatırımlarımız ve reformlar sayesinde yükseköğretimde kapasite sorunu olmayan bir ülke haline geldi.
Temel bilimlere ve ileri teknolojiye dayalı alanlara özel önem vereceğiz ama önümüzdeki gerçeklere gözlerimizi kapatmayacağız. Üniversite kampüslerini toplumdan ve ekonomiden kopuk alanlar olmaktan çıkarıp hayatın içinde yerler haline dönüştürmeliyiz. Devletten gelen bütçe ile bu hedeflere ulaşılamayacağı açıktır.
Hem hükümet olarak, bizim sağlayacağımız destekler hem de üniversitelerimizin kendi geliştirecekleri kaynaklarıyla böyle bir vizyonu hayata geçireceklerine inanıyorum.