Türkiye, son yıllarda doğurganlık hızında ciddi bir düşüş yaşamakta. İktidarın teşvik politikalarına rağmen, vatandaşların ekonomik güvencesizlik ve yoksullukla karşı karşıya kalması, ailelerin çocuk sahibi olma kararlarını olumsuz etkiliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2001 yılında toplam doğurganlık hızı 2,38 iken, 2014 yılından bu yana sürekli bir düşüşle 2024 yılı itibarıyla 1,48 seviyesine geriledi. Bu durum, nüfusun kendini yenileme oranı olan 2,1’in oldukça altında kalması anlamına geliyor.
Açlık sınırı Kasım 2025 itibarıyla 29.827 TL, yoksulluk sınırı ise 97.159 TL olarak belirlenmiş durumda. Ancak vatandaşların aldığı asgari ücret 22.104 TL’de kaldığı için, birçok aile insanca yaşam şartlarını sağlayabilmek için mücadele veriyor. Ekonomik zorluklar, evlenme ve çocuk sahibi olma kararlarını doğrudan etkiliyor ve nüfus artış hızını ciddi şekilde yavaşlatıyor.
2008 yılında dönemin Başbakanı tarafından “Türk milletinin nüfusunun azalmasını önlemek için ailelerin üç çocuk sahibi olması gerekir” yönünde bir politika açıklanmıştı. Ancak ekonomik sorunlar, işsizlik ve güvencesizlik gibi faktörler bu politikayı etkisiz kıldı. Suriyeli mültecilerle başlayan demografik değişim, Türkiye’de nüfus yapısının giderek daha karmaşık bir hal almasına yol açtı. Vatandaşlara yeterli ekonomik imkanlar sağlanamadığı için doğurganlıkta ciddi bir düşüş gözlemleniyor.
TÜİK Başkan Yardımcısı Furkan Metin, toplam doğurganlık hızındaki düşüşün Türkiye’nin demografik yapısında köklü değişikliklere yol açacağını belirterek, durumun “yüksek alarm” seviyesine ulaştığını ifade etti. Metin, doğurganlık hızının mevcut seyri devam ederse, önümüzdeki 40 yıl içinde Türkiye’nin ortanca yaşının 45’in üzerine çıkabileceğine dikkat çekti. Bu demografik değişim, ülkenin enerji ve üretkenlik kapasitesini de düşürecek. “45 yaşındaki Türkiye’nin enerjisi, 1990’larda 20-25 yaşındaki Türkiye ile aynı olmayacak” diyen Metin, yaşlı nüfus oranının artmasının ekonomik ve sosyal yapıyı ciddi şekilde etkileyeceğini vurguladı.
Uzmanlar, doğurganlık hızının düşüşünün sadece demografik bir sorun olmadığını, aynı zamanda sosyoekonomik sonuçlar doğuracağını sık sık belirtiyor. Yaşlı nüfus oranının artması, genç iş gücünün azalması ve sosyal güvenlik sistemine olan yükün büyümesi, uzun vadede Türkiye’nin ekonomik ve sosyal dengelerini tehdit ediyor.
Türkiye, geçen yıl itibarıyla “çok yaşlı ülkeler” sınıfına dahil edildi ve uzmanlar, önümüzdeki 25 yıl içinde yaşlı nüfus oranının %25’in üzerine çıkabileceğini tahmin ediyor. Bu tablo, hem demografik hem de ekonomik açıdan ciddi bir uyarı niteliği taşıyor ve politika yapıcıların, aileleri destekleyecek ve doğurganlığı artıracak önlemleri acilen hayata geçirmesi gerektiğini gösteriyor.


















