Haber Konseyi | Doğru Tarafsız Gazetecilik

Mucizeler olması dileklerimle

Mucizeler olması dileklerimle
Demet Söz
Demet Söz( demet.soz@haberkonseyi.com )
165 views
02 Ocak 2023 - 14:23

Mucizeler olması dileklerimle, herkesin yeni yılını kutluyorum. Şu geçtiğimiz bir kaç yıl düşünülünce, daha fazlasını hak ettiğimizin farkındayım ama hayat garip bir şekilde,  hepimize “var olanla” yetinmeyi öğretiyor. Mesela benim, üzüntüyle, “karsız” bir yeni yıl sabahıyla yetindiğim gibi. Şimdi eminim,” bütün derdin bu olsun” diyenler var aranızda ve haklısınız da. M.Luther King’in “bir hayalim var”ıyla, benim ki aynı olmasa bile, temelde ,içgüdüsel olarak insanoğlunu ayakta tutan şeyler; hayaller, umutlar ve inançtır. Tüm bu bireylerin hayeller’i ,umutları ve inançları, sonuç olarak, “toplumsal bilinç” denen….elle tutulup, gözle görülmeyen, kitlesel davranış biçimlerini oluşturur! Bu kitlesel davranış biçimleri de “öfke” ise öfkeyi, “acı” ise acıyı, “sevgi” ise sevgiyi besler.
Mesele şu; tüm bu insan hissiyatını kitlesel olarak tetikleyen ve elinde tutup yönlendiren Medya’dır! Ve bu paha biçilmez güç, nedense, dünya ekonomisinin neredeyse %80’ini elinde tutan; ilaç, kereste, gıda, sanayi ve otomotiv sektörünü bünyesinde bulunduran, dünyanın en büyük şirketlerinin son ayağıdır. Bu öyle bir güçtür ki; devletleri parçalar, devlet adamlarını koltuklarından indirir…işlerine yarayacak ların’ı düşündüklerinde, tekrar o koltuklara oturtur. Medyayı yöneten ve ona yön veren, dünyayı yönetir. Medya mı kaldı demeyin! Sizce Stream Medya’yı yöneten güç, geçmişten ,bugünü görmeyip, el atmamış olabilir mi? ” Şimdi moda sosyal medya…biz evlere dağılalım” deyip, bu korkunç gücü bırakıp gider mi sizce? Hiç sanmıyorum…daha doğrusu, öyle olmadığını biliyorum.
Biz devlet adamlarını, başkanları, sanatçıları kafamızda “güç” le bağlantılı bir yere koyup, önemsiyoruz ya….bu büyük bir yalan! Bize neyin iyi, neyin kötü…neyin moda, neyin demode olduğunu….kimin haklı, kimin haksız olduğunu…kendi adalet ölçülerinde, işlerine yaradığı ölçüde dikte eden, görünmez bir güç var. Neyi…ne zaman….ne kadar bilmemiz gerektiğine onlar karar veriyor. Biz de….demir prangalarla bağlı olmadığımız sürece kendimizi özgür zannediyoruz. Elimizde yalandan oyuncaklarla avutuluyoruz.
Sosyal Medya’da , ( deliliği tartışılır ) bir deli…bir deliğe taş atıyor, geri kalan biz deliler de, o taşı, o delikten çıkarmaya çalışırken, hakareti ,terbiye sınırlarını aşmayı özgürlük zannederek birbirimizi linç ediyoruz! Emin olun bu sadece Türkiye’de değil…tüm dünyada bu şekilde işliyor.
Beynimizin kullanılabilme kapasitesiyle…kullandığımız kapasiteyi merak eden var mı? Yazmayacağım! (Ama emin olun pek iç açıcı bir rakam değil)Çünkü, merak edip, araştırmanız…arkadaşınızın Facebook’ta paylaştığı saçma sapan bir alıntı veya slogan’ı “like” lamak’tan daha işe yarar bir şey olacağı için.
İnsan düşünmeden edemiyor, bu sosyal medya’yı yönlendiren.. ilk kurşunu sıkan kişiler, ortalık kızıştığında, bizlerle nasıl dalga geçip eğleniyorlardır diye….Başlık; spor, siyaset, sanat.. her neyse artık.
Herkes kendini bir yere, bir gruba, bir şeylere ait hissetmek istiyor.. herkes, onaylandığını düşündüğü yerden destek almak için, neye inanıp inanmadığını ölçüp biçmeden, ait hissettiği grubun onayladığı şeyleri destekleyen kitaplar okuyor, kostümler giyiyor, söylemlerde bulunuyor. Kimse yan sokakta ne okunuyor, ne dinleniyor, benim bilmediğim neyi biliyorlar diye merak edip, öğrenmiyor.
İzlediniz mi bilmiyorum,  “Tanrılar Çıldırmış Olmalı” diye bir film vardı. Uçaktan, köylerine düşen bir şişenin, şeytani olduğuna karar verip, onu ” dünyanın sonu” dedikleri  kayalardan denize atmayı planlayan bir kabile üyesinin, kayalıklara gidene kadar ki yolculuğunu anlatır . Ne alakası var demeyin! Ben dahil, hepimiz.. O kabile üyesi adam gibiyiz. Düşünme şeklimiz, yaşam şeklimiz aslında aynı…tek fark, o, bunu çıplak, cep telefonsuz, restorant’sız, sinemasız, toplu taşıtların olmadığı…yani,” Büyük Şehir” olmayan bir yerde yapıyor. Hatta bizden bi tık önde bile olabilir! Neden mi? O adam büyük şehre gelse, bir kaç güne kalmaz yeni hayatına entegre olur. Kendinize bir sorun bakalım…onun yaşadığı ortama entegre olmanız ne kadar sürer? Barınak.. yiyecek… her neyse. Aranızdan kaçınız kendi yiyeceğini üretebilir ? Mangal kömürü olmadan ateş yakabilir? Mesela enteresan bir bilgi: Aborijinler, ateşe ihtiyaç duymadan, yiyeceklerini toprağın sıcaklığında pişirebiliyorlarmış..
İlk insan gibi olalım demiyorum tabi ki. Söylediğim, biz onun kadar bile özgür değiliz.! Klavyede bir şeyler yazabiliyor olmak özgürlük demek değildir. Aslında hepimizin kendimizi o sosyal ağın içinde köleleştirdiğimizi anlamamız lazım. Dünya  bir açık hava tımarhanesi olmaya emin adımlarla ilerlerken…. çabamız, kendimizi…yanlış bildiğimiz doğruları…doğru bildiğimiz yanlışları ayırt edebilme seviyesine getirmek olmalıdır diye düşünüyorum. Bunun yolu da bilgiden geçer! Bir insanın her şeyini elinden alabilirsiniz…alamayacağınız şey, ki en önemlisidir…bilgisi ve onurudur…
İnsanoğlunu özgürleştirecek şey…dayatma ,yönlendirme değil, bilme arzusudur. Yeni yıldan beklentim, tüm insanlığın zihnini özgür bırakabildiğini görmek.

Hayatın Her Alanına Dair Haberler Hakkında Tarafsızca Doğru Bilgiye Ulaşmanın Yolu ! Bizi Okuyun Haberiniz Olsun !