Türkiye gündeminde uzun süre kendine yer edinen, milyonlarca çalışanı yakından ilgilendiren asgari ücret rakamı nihayet belirlendi. Asgari ücret yüzde otuz artış ile net 22.104 lira! Fakat TÜİK tarafından Aralık ayı başlarında açıklanan Kasım ayı verilerine bakıldığında, enflasyon oranı yüzde 47.09 olarak açıklanmışken, asgari ücrete yapılan zam yüzde 30 oranında takılı kaldı. Hesaba vurduğumuzda bu ücretin sadece ev kirasını karşılamaya yeteceği görünüyor. Ki oda belki…
Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse asgari ücret zammını herkes gibi ben de yetersiz buldum. Asgari ücretin dolar bazlı yükseldiği algısı oluşturulsa da bu durum doların da bir enflasyonu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu işin en ironik tarafı ise asgari ücret ve alım gücünün tıpkı bir tahterevalli misali olması. Dolar bazında tavan asgari ücret rakamına ulaşsak da alım gücü açısından resmen tabandayız. Dolar uzun zamandır aynı seviyede seyretse bile kira giderleri, gıda masrafları hızını kesmeden yükselmeye devam ediyor.
Asgari ücret vasıfsız bir elemanın ilk işe başladığında almış olduğu miktar iken günümüzde bu durum normalleşerek karşımıza çıkmış durumda.
Fakat buradaki asıl tartışma konusu olması gereken asgari ücret değil alım gücü olmalı. Belirlenen tutar 50 bin lira dahi olsa işverenler de bu duruma göre vaziyet almayacak mı? Konut kirası 20 bin lira ise 30 bin liraya yükselmeyecek mi? Asgari ücret ile çalışanların, emeklilerin maaşlarına yansıyacak zamlar, marketlerde, çarşıda, pazarda denetim yapılmadığı, bu kontrolsüz artışa “dur” denilmediği sürece eriyip gidecektir. Şöyle ki henüz asgari ücret açıklanmamışken fırsatçılara gün doğdu ve hepsi etiket değiştirme yarışına girdiler. Raflardaki ürünlere yapılan zam yüzde elliyi aştı. Ev sahipleri vermiş oldukları ev ilanlarını belirlenen fiyata göre revize etmek üzere kaldırdı. Asgari ücret henüz maaşlara yansımamışken market raflarına fırsatçılığın vücut bulmuş hali tam anlamıyla yansıdı. Bu noktada hükümeti devreye girerek etkin denetim mekanizması yaratarak, marketleri, çarşıyı, pazarı kontrol altına alması gerekiyor. Serbest piyasa dolayısıyla bir marketteki rafta 100 lira olan bir ürün diğer markette 200 lira olarak satılıyor. Şu konuda hemfikir olmalıyız ki serbest piyasa ekonomisi denetimsizliğin bir bahanesi değildir.
Asgari ücrete yapılan zam çalışanları memnun etmeyi amaçlarken işveren perspektifinden bakıldığında olumsuz etkisini görebiliyoruz. Yüzeysel olarak bakıldığında bir iyileşme gibi görünse de günümüz yaşam koşullarına göre kesinlikle yeterli olmamaktadır. Asgari ücretli bir çalışanın işverene maliyeti 30.800 lira olarak baz alındığında bu durum işletmeleri zora sokuyor ve dolayısıyla işsizlik sorunu da doğmuş oluyor. Bu nedenle işverenler için teşvik ve destek paketleri imkânı sağlanırsa, işsizliğin önüne set çekebilmek mümkün olur.
Netice itibariyle belirlenen asgari ücret, zorlu hayat şartları baz alınıp değerlendirildiğinde beklentilerin altında kaldı. Daha güçlü sosyal politikalar geliştirilmedikçe, adil gelir dağılımı ile ekonomik istikrar sağlanamadığı sürece asgari ücret enflasyonun gölgesinde erimeye mahkûm olacaktır.