Bazı günler vardır; içinden çiçek geçer, kahkaha geçer, sarılmalar, öpücükler geçer.
Ama bazı anneler vardır ki o gün, evin içinde yankılanan sessizlikle başlar.
Çünkü yokluk, her şeyin içinden sessizce geçer.
Bugün Anneler Günü.
Ve biz yine sokaklarda çiçekçilerden geçilmiyoruz.
Pastanelerde “Canım Annem” yazılı pastalar dizilmiş vitrinlere.
Ama kimse, kapısı çalmayan evleri sormuyor.
Hiç kimse, bir mezar taşının başında konuşan annelerin sesini duymuyor.
Şehit anneleriyle başlar bu ülkenin en ağır suskunluğu.
Bir annenin, evladını toprağa verdiği günle başlar takvim.
Kimi hâlâ oğlunun yeleğini dolabından çıkaramaz.
Kimi asker postallarının tozuna dokunamaz.
Her gün oğlunun yatağı toplanır, sanki gece dönecekmiş gibi…
Onlar için Anneler Günü, eksik bir sofradır.
Bir tabak fazla konmaz, bir sandalye boş bırakılır.
Kokusu hâlâ yastıktadır, sesi hâlâ evin duvarlarındadır.
Ama yoktur.
Giden, dönmez.
O yüzden bu ülkede her çiçekli kartın karşısında bir mezar taşı vardır.
Ve o taşın dibinde iki büklüm oturan bir anne, hiçbir şey söylemeden bu ülkeyi hâlâ sırtında taşır.
Ama bazen evlatlar hayattadır da, bir annenin içi yine kavrulur.
Çünkü bazen yaşamak da ağırdır.
Hele ki bir halkın önünde yürüyorsan…
Her büyük yürüyüşün ardında sessiz bir kadın durur.
Ve bazen, bir şehrin umudu olan bir adamın en güçlü dayanağı, evin en iç köşesinde dua eden annesidir.
Ekrem İmamoğlu’nun annesi, Hava Hanım.
İstanbul gibi dev bir kentin yükünü taşıyan, milyonların sevgisini omzunda hisseden bir evladı var.
Ama onun gözünde Ekrem, hâlâ küçükken dizine baş koyup masalları dinlerken uyuyakalan o çocuk.
Bir annenin belleği zamanı durdurur; evlat büyür, ama o hatıralar kalır.
Bugün Ekrem İmamoğlu’nun adı milyonlarca insana umut veriyor olabilir.
Bir kentin değil, bir ülkenin vicdanı gibi görünüyor olabilir.
Ama bir anne için evlat, ne kadar büyürse büyüsün, hep kırılgan bir çocuktur.
O yüzden birileri bağırırken, hakaret ederken, birileri yargı salonlarına çağırırken…
Bir anne sadece yutkunur.
Bir anne, sadece dua eder.
Belki televizyonu kısar. Belki sosyal medyaya bakmaz artık.
Ama içinden geçen, yalnızca şu birkaç cümledir:
“Allahım, evladımı mahcup etme. Dürüstlüğünden ayırma. Yüreğini taş etme. Kalbini yorma.”
Hava Hanım hiç konuşmadı. Hiç ekrana çıkıp oğlunun arkasından nutuk atmadı.
Ama o sessizlik var ya…
O, bir halkın vicdanını ayakta tutan duanın sessizliğidir.
Çünkü bazı anneler konuşmaz.
Ama dualarıyla bir ülkenin kaderine yön verir.
Ve Gönül Hanım…
Ümit Özdağ’ın annesi.
Bambaşka bir hikâyenin başrolündedir o da.
Evladını kitaplarla, düşüncelerle, tarih ve kimlikle büyütmüş bir kadın.
Evladının hayatı boyunca fikirlerin peşinden gideceğini, kalabalıklara hitap edeceğini, tartışmalar yaratacağını belki en başından biliyordu.
Ama hiçbir kitap, bir annenin yüreğini oğlunun yalnız kaldığı zamanlarda duyduğu sessizlik kadar sarsamaz.
Gönül Hanım için Ümit Özdağ, yalnızca bir siyasetçi değil, aynı zamanda bir evlat, bir çocuk, bir insan.
Ne kadar sert sözler sarf ederse etsin, ne kadar farklı fikirlerin ortasında dursa da…
Anne yüreği her zaman daha içerden bakar.
O, evladının yorgunluğunu duyar.
Kalabalıklar önünde dik duruşuna değil, gece herkes uyurken kalbinin yüküne bakar.
Ve o da dua eder.
Belki farklı kelimelerle, ama aynı samimiyetle:
“Allahım, evladımı doğru sözden ayırma. Onu yalnız bırakma. Vicdanından uzaklaştırma.”
Çünkü anneler, fikirlerle değil, kalple sever evlatlarını.
Ve bir annenin sevgisi, hiçbir zaman bir taraf seçmez.
Sadece sarar, sadece bekler, sadece affeder.
Gönül Hanım’ın duruşu, sessiz bir gücün, fikirle yoğrulmuş bir anneliğin ifadesidir.
Oğlunun ne dediğinden çok, nasıl taşıdığına bakar sözü.
Ve işte o bakış, belki de bir evladı ayakta tutan görünmeyen çerçevedir.
Hava Hanım ve Gönül Hanım…
Farklı hayatlar, farklı çocuklar, farklı mücadeleler…
Ama annelik, hep aynı yerde durur:
Evladın kalbinde.
İkisi de oğullarının arkasında görünmez bir dağ gibi.
İkisi de evlatlarının en kırılgan anlarında, tek sığınağı olmuş kadınlar.
İkisi de bu toprakların sessiz kahramanları.
Ve belki de bu ülkenin geleceği, onların kalbindeki dualarla çiziliyor.
Ve bugün…
Evladını vatan toprağına emanet etmiş şehit annelerini,
evlatları hâlâ mücadele eden, yargılanan, konuşan, susan; halkın yükünü omuzlarında taşıyan
Hava Hanım’ı, Gönül Hanım’ı ve adını bilmediğimiz nice annenin yüreğini düşünerek…
Bu toprakların sessiz yükünü taşıyan,
geceleri dua ederek evlatlarına yol açan,
incinince susan, sevinince ağlayan,
bazen bir mezar taşına, bazen bir televizyon ekranına bakarak yutkunan
tüm annelerin Anneler Günü’nü yürekten kutluyorum.
Çünkü bu ülkenin en büyük gücü, evlat yetiştiren annelerin sabrında saklı.
Ve bazı günler vardır ki çiçek değil, sadece bir “iyi ki varsın” yeter.
Bugün o gün.
İyi ki varsınız…