Bu memleketin siyaset sahnesi bazen öyle bir hâl alıyor ki, insan “trajedi mi izliyorum, komedi mi?” diye kendi kendine sormadan edemiyor. Çünkü bu sahnede kimi oyuncular var ki, sahneye her çıktıklarında hem güldürüyor, hem düşündürüyor.
İşte karşımızda Kod Adı: Yeliz.
Hatırlayanlar vardır. Hani Meclis koridorlarında elinde cep telefonu, “halktan biri” gibi sosyal medya yayını yapmaya kalkışan milletvekili… Ne yapsın, halkın nabzını tutmak istiyor tabii. Lakin kamerayı bir anlığına yanlışlıkla kendine çevirince hepimiz gördük ki, “Yeliz” aslında bizzat kendisiymiş. O gün ekranlardan yayılan yüz ifadesi hâlâ hafızalarda: Şaşkın, biraz mahcup, biraz da “eyvah yakalandık” bakışları…Ama gel gör ki yıllar geçse de özgüven tam. Geçen hafta yine sosyal medyaya düşen paylaşımı, işte tam da bu tiyatronun yeni perdesi oldu. Ne diyor dersiniz.. Yani insanın aklına ilk gelen şu: Hani kamera yine yanlışlıkla kendine dönmüş de, bunu aslında başkası mı söylemiş acaba? Ama hayır… Bizzat kendisi söylüyor.
Bak sen hele… Dün Meclis koridorunda kamerayı kendine çevirdiği için sosyal medya efsanesi olan birisi, bugün kalkmış Cumhuriyet’e “darbe” diyor. Üstelik “beyaz sayfa” falan açmaktan bahsediyor.
Şimdi durup sormak lazım: 1923 nasıl darbe olabilir?
1923, bu milletin “Ben artık kul değil, yurttaşım!” dediği yıldır. Saray kapılarında ferman beklemekten kurtulup egemenliği eline aldığı gündür. Cumhuriyet, padişahın ağzından çıkacak iki kelimeye mahkûm olmamak, milletin kendi kendini yönetme iradesidir.
Ama gel gör ki bazıları hâlâ “bir düdük çalıp” bu tarihi yok sayabileceğini sanıyor. “Yeni, onurlu ve beyaz bir sayfa” açmak isteyenlere de sormak gerekmez mi? Neymiş o beyaz sayfa? Saltanat mı geri gelecek? Hilafet mi kurulacak? Kadınların seçme ve seçilme hakkının olmadığı, milletin kul sayıldığı günlere mi döneceğiz? Saraydan çıkan fermanları kanun yerine koyan bir düzene mi özeniyoruz?
Bir yandan “onurlu” demek, bir yandan 1923’e “darbe” demek… Vallahi insanı güldürüyor. Hele ki bunu söyleyen, daha düne kadar “Ben Yeliz değilim!” deyip kamerada kendi yüzünü gösteren bir isimse… İşin ironisi de burada.
Gerçek darbeler Meclis’i susturur, milletin ağzına kilit vurur, basını kapatır. Cumhuriyet ise millete egemenlik hakkını teslim etmiş, düşünceyi serbest bırakmıştır. Hatta öyle bir serbestlik ki, Cumhuriyet’e bile “darbe” deme lüksü tanır. E, bu da Cumhuriyet’in geniş yürekliliği işte…
Ama kusura bakılmasın, bir düdük çalmakla bu yüzyılı kimse silip atamaz.
O beyaz sayfa arayışındakilere şunu söylemek gerek: Bizim en beyaz, en temiz, en onurlu sayfamız 1923’tür. Çünkü Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim biçimi değildir. Cumhuriyet, eşitliktir, hukuktur, kadının toplumda yer bulmasıdır, insanların kimsenin kulu olmadan, başı dik yaşamasıdır.Ve herkes bilsin:
Bir düdükle, koca bir yüzyıl kapatılamaz.
Çünkü bu topraklarda Cumhuriyet’in sesi, en gür düdükten bile daha güçlü çıkar. Ve millet o sesi hâlâ kalbinde taşır..Ve unutulmasın:
Bir gün yine sandık kurulacak. O sandığın önünde ne sosyal medya yaygarası, ne maskeler, ne de geçmişe duyulan özlem perde olabilecek. Millet, orada kendi iradesini gösterecek.
Ve o gün, Cumhuriyet’e darbe diyenlere verilecek en büyük cevap şudur:
“Bizim beyaz sayfamız 1923’tür. Ve o sayfayı kimse yırtamaz!”
Cumhuriyet, ilelebet payidar kalacaktır.

