1. Haberler
  2. Haberkonseyi
  3. Polisiye dizi ve filmler gerçeğe ne kadar uyuyor? Uzmanlar işin aslını açıkladı

Polisiye dizi ve filmler gerçeğe ne kadar uyuyor? Uzmanlar işin aslını açıkladı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Trajik ölümler, seksi dedektifler ve ardı arkası kesilmeyen ters köşeler… Birçoğumuzun heyecanlı suç dizilerini sevmesine şaşırmamalı.

Ancak adli antropolog olan Profesör Sue Black, Line of Duty ve Law & Order‘ın gibi dizileri izlerken birçok kez gözlerini devirdiğini söylüyor. Bunun nedeni ise, favori film ve dizilerimizin olay yeri inceleme dünyasına ilişkin şehir efsaneleriyle dolu olması.

Bir katilin kimliğini belirlemek için parmak izi analizine ve gerçek suçlunun tespit edilmesi için şüphelilerin sıraya dizilmesine bel bağlamak ya da bir cesedin ölüm zamanını son derece net bir şekilde belirlemek de bu mitler arasında.

Profesör Black, Royal Institution’ın televizyondaki ve polisiye romanlardaki mitleri çürüten uzman ekibinde yer alıyor. Onun yardımıyla, CSI’dan Dexter’a kadar en sevdiğimiz suç programlarında yer alan en büyük yanlışları ortaya koyuyoruz.

MİT 1: Parmak izi analizinin katili ele vermesi

Sherlock Holmes’un çok sevdiği parmak izleri artık nadiren kullanılıyor. Çünkü DNA, parmak izinin yerini aldı. Ancak birinin suç mahallinde DNA’sının bulunması onun katil olduğu anlamına gelmez çünkü DNA kolayca aktarılabilir.

Örneğin, cinayetten önce kalabalık bir odada katille yüksek sesle konuşan ve katilin üzerini küçük tükürük zerrecikleriyle kaplayan biri, DNA’sını katilin kıyafetlerine ve muhtemelen cinayet mahalline, hatta dolaylı olarak kurbana bile aktarabilir.

61 yaşındaki Profesör Black: ‘’DNA, birinin hapşırması ya da öksürmesiyle yayılabilir ve giysilerde kalabilir. Böylece, bu genetik materyalin birkaç nanogramını arayan analizlerde de tespit edilebilir. Bazı insanlar süper DNA saçıcıdır ve masum bir kişinin DNA’sı, örneğin bir katilin her şeyden habersiz eşinin DNA’sı, suç mahalline kolaylıkla aktarılabilir.’’

Your phone's fingerprint scanner can be hacked with a printer

MİT 2: Gerçek suçluyu tespit etmek için şüphelilerin sıraya dizilmesi

Uzmanlar, Olağan Şüpheliler gibi filmlerde gördüğümüz o çok meşhur şüphelileri sıraya dizme yönteminin artık kullanılmadığını söylüyor.

Tanıkların şüphelinin gözleri, burnu ve ağzıyla ilgili yaptığı betimlemeleri kullanarak bir bilgisayar tarafından oluşturulan fotoğraf eşleştirmeleri de, insanların bir an için gördükleri kişilerle ilgili hafızalarının kusurlu olması nedeniyle güvenilmez bulunuyor.

MİT 3: Birinin net yaşını vücudundan anlamak

Suç dizilerinde 50 yaşında bir kadının ölümü gibi kesin yaşlar belirlenebilse de, gerçekte cesetler yalnızca genç yetişkin (yaklaşık 25 yaşına kadar), olgun yetişkin (yaklaşık 45 yaşına kadar) ve yaşlı yetişkin (45 yaş üstü) olarak tanımlanabiliyor.

Bu sınıflandırmalar, bir kişi 25 yaşına gelene kadar büyümeye devam eden köprücük kemiği ve kırklı yaşların ortalarından itibaren insanlarda görülen iskelet dejenerasyonu gibi ipuçlarına dayanıyor.

Profesör Black: ‘’Kesin bir yaş vermek imkansız çünkü bu, insanların ne zaman ergenliğe girdiğine, büyüme hızlarına, ergenliğin ne kadar sürdüğüne ve ne zaman bittiğine bağlı’’ diye açıkladı. Ayrıca Black, kan ya da diş örneklerine dayanarak bir kişinin yaşının belirlenebildiği yeni bir yöntemin 2015 yılından beri kullanıldığını belirtti.

'Dead' woman wakes up in a morgue. Why does this keep happening?MİT 4: Kurbanın ölüm saatinin cesedinden anlaşılması

Profesör Black, televizyonda gördüğü en büyük yanlışlardan birinin, araştırmacıların kurbanın ne zaman öldüğüne dair kesin bir zaman vermeleri olduğunu ifade etti.

Uzmanların, cesedin sıcaklığını ölçtükten sonra en iyi ihtimalle birkaç saat içinde kabaca bir tahminde bulunabileceklerini söyledi. Bir cesedin ortalama soğuma hızını biliyorlar ve cesedin sıcaklığının oda sıcaklığına ne kadar yaklaştığını ölçerek bir tahminde bulunuyorlar.

Profesör şunları söyledi: ‘’Bir cesedin ölüm zamanını değerlendirmek için sıcaklık artık mevcut olmadığında, uzmanlar şişkinlik, deride renk değişikliği ve ölüm katılığının başlangıcına başvuruyor.’’

‘’Çürüme, gömülü bir cesedin yüzeye ya da çalılıklara yakın olup olmamasına bağlıdır. Çünkü toprağın yüzeyinde sıcaklık daha yüksek olur ve daha fazla böcek cesede ulaşabilir. Yüzeyin çalılık kısımlarında ise hayvanlar daha çok bulunur ve cesedin kokusunu alıp kazabilir ve cesede zarar verebilirler.’’

“Bazen suç dizilerinde gördüğümüz gibi, birinin ikiyi yirmi beş geçe öldüğünü söylemek mümkün değildir.’’

Man shot dead by Boston police was plotting to behead a cop, officials say

MİT 5: Ölümlerin her zaman trajik olması

Profesör Black’e göre televizyondaki ölümlerle ilgili en büyük sorun, ölümlerin genellikle şiddet içerikli olması ve heyecan duygusuyla yansıtılması.

Gerçek hayatta insanların çoğu hastanede hastalıktan ölüyor, ancak biz bunun yerine cinayetten bahsetmeyi tercih ediyoruz.

Adli antropolog ve Oxford’daki St John’s College’ın başkanı şunları söyledi: ‘‘Ölümü eskiden olduğu gibi hayatın bir parçası olarak kabul etmiyoruz. Artık büyükannemiz öldükten sonra bir tabutun içinde yatması ve insanların toplanıp onun hayatını anması söz konusu değil. Ölüm ve ölümden sonra ne olmasını istediğimiz ve insanlara dünyadaki son dakikalarında ne duymaları gerektiği hakkında düşünmemiz ve konuşmamız gerekiyor.’’

MİT 6: Uzmanların duygusallaşmaması

İster Line of Duty‘de DI Steve Arnott’un ‘H’nin son kurbanıyla karşılaşması, ister Sherlock’un Watson’ı tehlikeden kurtarması olsun, pek çok TV dedektifi duygularını göstermez.

Ancak uzmanlar durumun aslında böyle olmadığını ve bir suç ya da felaket sonrasında çalışanların birçoğunun gördüklerinden etkilendiğini ortaya koyuyor.

ABD’nin Missouri eyaletindeki Hazelwood Polis Departmanı’ndan emekli Teğmen ve Olay Yeri İnceleme Uzmanı Brian McKenna şunları söyledi: ‘’Birçok olay yeri dehşet verici ve son derece iç karartıcı oluyor. Televizyonda gösterilenlerin aksine, şiddet içeren ölümler çok korkunç ve bazı insanlar bunu kaldıramıyor.’’

'True Detective' Couldn't Solve the Emmys, But Fukunaga Got a Break
​2017 yılında Huddersfield Üniversitesi’nden araştırmacılar, polisin çocuk ve yetişkin cinayetleri karşısında verdiği tepkileri inceledi. Yaptıkları anketler, dehşet verici senaryolara karşı duyarsızlaşmanın pek çok memur için geçerli olmadığını ortaya koydu.

Ayrıca, altı aydan uzun bir süredir çocuk cinayeti soruşturmasında yer almayan memurların bilişsel ve duygusal tepkilerinin, son zamanlarda çocuk cinayeti soruşturması yürütenlere kıyasla daha olumlu olduğunu tespit ettiler.

Yazarlar, “Bu durum, polis memurlarının, soruşturmaların kendilerini nasıl etkilediğinin gerçek boyutunu fark edebilmeleri için soruşturma sona erdikten sonra önemli bir düşünme dönemine ihtiyaç duyulduğunu göstermesi bakımından önemli.” diye belirttiler.

MİT 7: Olay yerlerinin hızlı bir şekilde incelenmesi

Suç dizilerinin bölümleri genellikle bir saatten kısa sürüyor ve bu nedenle olay yeri analizinin hızlı bir şekilde tamamlanması gerekiyor. Ancak uzmanlar bunun son derece abartılı olduğunu ve sürecin aslında saatler alabileceğini söylüyor.

Profesör Black şunları söyledi: ‘’Bu diziler öncelikle eğlence amaçlı oluyor, ki bu tabii ki iyi bir şey, ancak bu, hikâyenin bazen bilimin önüne geçtiği anlamına geliyor.’’

“Olay yerini güvenli hale getirdikten, ceset parçalarını ayırdıktan ve uçak kazalarındaki uçak yakıtı gibi kirlilikleri temizledikten sonra cesetlerin kimliklerini tespit etmek uzun zaman alıyor – yani her şey televizyondaki gibi 45 dakikada bitmiyor.’’

Instagram Account Used to Intimidate Violent Crime Witnesses
Bay McKenna sözlerine şunları da ekledi: “Televizyonda olay yeri inceleme ekiplerinin laboratuvardan sonuçları alma hızları karşısında şaşkına dönüyorum. Çünkü elde edilen pek çok delilin, özellikle de Hollywood’un en popüler delil türü olan DNA’nın işlenmesi gerçekte çok uzun zaman alıyor.’’

Ardından, DNA’nın işlenmesinin 50 saatten fazla laboratuvar çalışması gerektirdiğini ve bunun da altı iş gününden fazla bir süreye denk geldiğini belirtti.

​​MİT 8: Tutuklandıktan sonra sadece bir telefon hakkınız olması

Tüm polisiye tutkunları, bir dizi ya da filmde huysuz bir polis memurunun yeni tutuklanan bir kişiye “sadece bir telefon hakkın var” dediğini duymuştur. Hatta ‘Kara Şövalye’ filminde Heath Ledger’ın canlandırdığı Joker karakteri, suç ortağının midesine yerleştirdiği bombayı patlatmak için bu telefon hakkını kullanır.

Ancak Legal Reader’a göre bu sadece bir Hollywood icadı, zira ABD’de tutukluların birden fazla telefon görüşmesi yapmasına izin veriliyor.

İngiltere’de ise Greater Manchester Polisi ile çalışan avukat Jon Mail, Manchester Evening News’e verdiği röportajda, tutuklanan bir kişinin telefon etme hakkı olmadığını söyledi. Gözaltına alındığınızı birisine bildirme hakkınız var, ancak normalde bu aramayı sizin adınıza bir polis memuru yapıyor.

Polisiye dizi ve filmler gerçeğe ne kadar uyuyor? Uzmanlar işin aslını açıkladı
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haber Konseyi | Doğru Tarafsız Gazetecilik ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.