Bir Millet Yorgun, Bir Ülke Sessiz, Bir İnsanlık Kayboluyor…
Bize ne oldu?
Bu soruyu artık sadece akşam haberlerinden sonra değil, sabah gözümüzü açtığımız anda bile soruyoruz kendimize. Çünkü artık bu ülkenin insanı güne umutla değil, kaygıyla, öfkeyle, yorgunlukla uyanıyor. Ekranları açıyoruz ekonomi kriz; gazeteleri açıyoruz deprem uyarısı; sosyal medyayı açıyoruz cinayet, kavga, hakaret…
Ve kimse çıkıp da “Sakin olun, düzelteceğiz” demiyor.
Diyemiyor.
Derse bile kimse inanmıyor.
Eskiden ekmek almak için fırına gittiğimizde mis gibi kokusu yüzümüze vururdu. Şimdi aynı fırının önünde insanlar “fiyat ne kadar arttı?” diye hesap yapıyor. Bir zamanlar komşular birbirine tencereyle yemek taşırdı, şimdi insanlar sokağa çıkarken bile birbirine şüpheyle, öfkeyle, mesafeli bakıyor.
Sanki görünmez bir el, bu ülkenin ruhunu çekip almış gibi.
Sanki üzerimize bir gölge çökmüş gibi.
Sanki korku ve yoksulluk el ele verip memleketi teslim almış gibi.
GÜNAYDIN DEMEKTEN KORKAR OLDUK
Bir zamanlar sabahları “Günaydın!” demek bir nezaket değil, bir yaşam biçimiydi.
Şimdi insanlar yanından geçerken gözünü bile kaldırmıyor.
Birbirinin yüzüne bakamıyor.
Bakamıyor çünkü herkesin gözünün içi yorgun, içi dolu, içi kırık.
Babalar oğullarına, çocuklar annelerine sarılamaz hale geldi neredeyse.
Çünkü herkes bir telaş içinde, herkes bir korkunun peşinde, herkes bir hesap kaygısıyla yaşıyor.
Bu toplumun sıcağı vardı.
Ateş başında ısınmak değil; insanın insana verdiği sıcaklık vardı.
O sıcaklık gitti.
Kimseden dumanı tütmüyor artık.
Ocağımızın külü kaldı elimizde.
BİZ BÖYLE BİR ÜLKE DEĞİLDİK
Komşunun pişirdiği yemekten tabak tabağa koyan bir millettik.
Şimdi komşunun adı bile bilinmiyor.
Çocuklar sokakta koşardı, anneler pencereden seyrederdi.
Şimdi anne babalar çocuklarını sokağa bırakmaya korkuyor.
Bizi biz yapan şeyler kayboldu:
Komşuluk kayboldu.
Selam kayboldu.
Güven kayboldu.
Dayanışma kayboldu.
Gülüşler kayboldu.
Yerine ne geldi?
Telefon bağımlılığı, sosyal medyada sahte mutluluklar, gerçek hayatta sert bakışlar, şüphe, nefret, huzursuzluk…
Birbirine tahammül edemeyen bir toplum olduk.
Yolda yürüyene kızan, trafikte herkesle kavga eden, markette kasiyere öfkelenen…
Sanki hepimiz görünmez bir yük taşıyoruz.
PANDEMİYLE BAŞLAYAN ÇÖKÜŞ
Her şey bir virüsle başladı belki de.
Kovid…
İnsanları ayırdı, kapılara kilitledi, korkuyu evlere taşıdı.
Sonra ekonomik çöküş geldi.
Sonra deprem korkusu…
Sonra bitmeyen krizler, kavga eden siyasetçiler, güven vermeyen açıklamalar…
“Her şey yolunda” diyenleri dinledik; her şey bozuldu.
“Endişe etmeyin” dediler; herkes endişeden uyuyamaz oldu.
Birileri kendini korurken, birileri bu ülkenin sokaklarında her gün biraz daha ezildi.
NEDEN BÖYLE OLDUK?
Bu bir tufan mı?
Yoksa bir milletin sessiz çöküşü mü?
Teknolojinin hızına mı yenildik?
Siyasetin kavgalarına mı?
Ekonominin ağırlığına mı?
Yoksa birbirimizi unutacak kadar yorulduk mu?
Bilemiyoruz.
Çünkü kimse açık açık konuşmuyor.
Kimse hesap vermiyor.
Kimse bizlere gerçeği söylemiyor.
Medya çirkinlikleri örtüp duruyor; rezaletler gün yüzüne çıkınca da “şok şok şok” diye manşet atıyor.
Bir yanda taciz, bir yanda uyuşturucu, bir yanda mafya videoları…
Bir yanda elektrik kesintisi yüzünden üç gün karanlıkta kalan mahalleler…
Bir yanda hâlâ çözülmeyen deprem riskleri…
Bir yanda gençlerin uyuşturucudan kırıldığı sokaklar…
Biz ne ara bu hale geldik?
VE ASIL SORU… BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Kimse bilmiyor.
Kimse söylemiyor.
Söyleyenler de yarım söylüyor.
Ama bildiğim bir şey var:
Bir millet, ruhunu kaybederse yeniden bulabilir.
Bir toplum, selamı unutursa yeniden hatırlayabilir.
Bir ülke, karanlığa gömülürse bile içinden ışık çıkarabilir.
Çünkü bu toprakların insanı kötüyü de gördü, savaşı da gördü, yoksulluğu da gördü…
Ama her seferinde yeniden ayağa kalktı.
Şimdi yine aynı yerdeyiz:
Yorgunuz, kırgınız, kızgınız…
Ama bitmiş değiliz.
BİZ YİNE BİZ OLACAĞIZ AMA… NE ZAMAN?
Birbirine bakmayan gözler yeniden gülene kadar…
Sabahları “Günaydın” demekten korkmadığımız gün gelene kadar…
Komşunun kapısı yeniden çalınana kadar…
Ekmek kokusunu içimize çekip huzur duyduğumuz sabahlar dönene kadar…
Biz kaybettiğimiz insanlığımızı aramaya devam edeceğiz.
Ve belki bir gün…
Bu ülke yeniden nefes alacak.
Ama bugün değil.
Bugün sadece içimizde biriken öfkenin, kırgınlığın ve umudun hesabını yazıyorum.
BİZE NE OLDU?


















