1. Haberler
  2. 3. SAYFA
  3. YAŞAR ÇAKMAK YAZDI: ŞÖHRET, YARGI VE TOPLUMUN AYNASI!

YAŞAR ÇAKMAK YAZDI: ŞÖHRET, YARGI VE TOPLUMUN AYNASI!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sabah saatlerinde İstanbul’da yürütülen bir operasyon kapsamında, çok sayıda ünlü ismin ifadeye çağrıldığı haberleri gündeme bomba gibi düştü. Operasyon sırasında yaşananlar ise kameralara ve polis tutanaklarına duygusal anlar olarak yansıdı.

Defne Samyeli’nin kızı Derin Talu’nun, gözyaşları içinde “Bizi niye getirdiniz?” diyerek isyan ettiği, yanında bulunan kız kardeşiyle birlikte sürekli ağladığı bildirildi. Sanatçı Hadise’nin ise oldukça bitkin olduğu, uzun süre konuşmadan oturduğu ifade edildi. İrem Derici’nin durumu ise biraz farklıydı: “Bugün sevgilimle yüzüklerimizi takacaktık, buraya getirdiler,” demesi, karakoldaki polisler arasında kısa bir tebessüm yarattı.

Duyguların bir arada yaşandığı, şaşkınlıkla karmaşanın iç içe geçtiği bir sabah yaşandı. Ancak yaşananlar yalnızca bireysel bir drama değil; daha büyük ve daha derin bir toplumsal yansımaya işaret ediyor. Bu nedenle meseleyi sadece magazin boyutunda bırakmak, eksik olur.

Hukukun Üstünlüğü ve Masumiyet İlkesi

Bir ülkede adaletin terazisi ne kadar sağlam duruyorsa, o ülkenin demokratik yapısı da o kadar ayakta kalır. Hukuk; kişilerin ününe, sosyal statüsüne ya da kamuoyundaki karşılığına göre şekil almaz. Ancak ne yazık ki toplumsal belleğimizde sıkça rastladığımız üzere, bir kişi şöhretliyse ya “ayrıcalıklı” ya da “günah keçisi” olabiliyor. Oysa adaletin dili nettir: Suç, bireyseldir ve ispatlanmadıkça herkes masumdur.

Bugün isimleri medyada yankılanan sanatçılar henüz “şüpheli” konumundadır. Haklarında verilmiş bir mahkeme kararı yoktur. Yani hukuken suçlu sayılmazlar. Bu süreçte yapılması gereken, yargı mekanizmasının sağduyulu, objektif ve prosedüre uygun biçimde işlemesine izin vermektir. Aceleci yargılar, linç kültürünü beslerken, aynı zamanda hukukun itibarını da zedeler.

Medya ve Toplumsal Yargının Kıskacı

Bu tür operasyonların ardından, sosyal medyada birkaç saat içinde yüz binlerce yorum yapılır. Haber siteleri, “şok”, “bomba”, “rezalet” gibi sansasyonel başlıklarla tıklanma uğruna insanların itibarını adeta açık artırmaya çıkarır. Olayla doğrudan ilgisi olmayan kişiler bile, adeta bir mahkeme hâkimi gibi hüküm verir. “Kesin yapmıştır” demek, “O zaten hep böyleydi” diye yazmak ne kadar kolay… Oysa kamuoyunun elinde ne dosya vardır, ne de delil.

Medyanın görevi haber vermektir, hüküm dağıtmak değil. Kaldı ki medya organlarının bazı sanatçılar hakkında daha ilk dakikalardan itibaren önyargılı bir dil kullanması, sürecin sağlıklı işlemesini de tehdit eder hale geliyor. Bir başka deyişle, adaletin yerini çoğu zaman algı yönetimi alıyor. Bu da hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğu kadar, insanların hayatlarını geri dönülmez şekilde etkileyecek kadar da tehlikeli.

Toplumun Gözündeki “Ünlü” Algısı

Toplum, sanatçılara her zaman farklı bir mercekten bakar. Onları sahnede alkışlar, dizide sever, sosyal medyada takip eder ama aynı zamanda hatasız olmalarını bekler. Şöhret, büyük bir sevgiyle birlikte büyük bir denetimi de beraberinde getirir. Sanatçılar bu nedenle toplumun “örnek birey” kalıbına zorla sokulur. Ancak bu, onları insan olmaktan çıkarmaz. Onlar da yanılabilir, hata yapabilir ya da bir suçla ilişkilendirilebilir. Tıpkı diğer bireyler gibi, adalet sürecinden geçmeleri gerekir.

Fakat Türkiye’de toplumsal yargı, çoğu zaman yasal yargının önüne geçer. İnsanlar, bir haberi okur okumaz karar verir. Özellikle ünlü bir isim söz konusu olduğunda, toplumun ceza verme iştahı artar. Bir sanatçının adı bir uyuşturucu soruşturmasında geçtiğinde, onu hemen “örnek olmayan”, “bozulan”, “toplum ahlakına aykırı” gibi sıfatlarla yaftalamak artık neredeyse refleks haline geldi.

Ancak bu refleksin kimseye faydası yok. Ne sanatı temizler, ne toplumu korur, ne de adaleti sağlar. Aksine, insanları önyargıya, medyayı keyfiliğe, yargıyı da baskıya açık hale getirir.

Sanatçılara yönelik uyuşturucu soruşturması, yalnızca bir adli vaka değil; bir toplumun adaleti nasıl kavradığının da aynasıdır. Bu aynaya bakınca, gördüğümüz şey sadece birkaç ismin soruşturulması değil; aynı zamanda kendi önyargılarımız, medya alışkanlıklarımız ve hukukla kurduğumuz ilişki biçimidir.

Bugün yapılması gereken tek şey; adaleti kendi mecrasında, sessiz ve soğukkanlı biçimde akmasına izin vermek. Ne kimseyi peşinen suçlu ilan etmek, ne de sırf ünlü diye masum görmek. Çünkü adalet, sadece mahkeme salonlarında değil, vicdanlarda da tecelli eder.

YAŞAR ÇAKMAK YAZDI: ŞÖHRET, YARGI VE TOPLUMUN AYNASI!
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haber Konseyi | Doğru Tarafsız Gazetecilik ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.