Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Bakan Kirişci, kent tarımının gelişmesi için çalışmaların devam ettiğini ve bu sayede hem enerjiden hem zamandan hem de küresel ısınmanın etkilerinin azaltılacağını söyledi. Kirişci, Türkiye’nin 7 coğrafyasında verimli topraklar olduğunu ancak ekilen ürünlerle yağış rejimlerinin uyumlu olmaması nedeniyle sıkıntılar olduğunu söyledi. Bunun önüne geçilmesi için çalışmalar yapıldığını belirten Kirişci “Kırsaldan kente göçle başlayan, mirasla da iyice köpüren, hiç de olumlu olmayan bir gelişme. Bir karış toprak çok kıymetli hale geliyor. Topraklarımızın boş kalması kabul edeceğimiz bir şey değil” değerlendirmesinde bulundu.
Tarım Ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, çiftçileri ilgilendiren konularda açıklamalarda bulundu. Çiftçilerin coğrafyaya uygun tarım ürünlerinin ekimini yapması gerektiğini belirten Kirişci, Çiftçi Kayıt Sistemi’yle zaman kaybetmeden kayıtların internet ortamından tarlada cep telefonundan bile yapılabildiğini belirtti.
Atıl arazilerin projeler kapsamında değerlendirileceğini söyleyen Kirişci, kent tarımının geliştirilmesi için de çalışmaların devam ettiğini söyledi.
Bakan Kirişci’nin açıklamaları şöyle:
Gıda konusu uzunca bir dönem ithal ikamesiyle sağlanacak bir şey gibi göründü. Sonradan fark edildi ve gıda son derece stratejik. Dünya bir anda panik oldu. Gıda milliyetçiliği kavramı çıktı. Ülkeler kendi ürettikleriyle kendi vatandaşlarını ancak doyurabileceklerini düşündüler. Üreticimiz pandemi ve savaş döneminde de üretmeye devam etti. Dünyaya ve emsallerine hastalıktan korkmayız, savaştan ürkmeyiz diye yollara düştüler. Bu bizim için çok önemliydi. Burada fırsat yakaladık. Üretim ve tedarik zincirimizde aksaklık olmadı. İhracat da yaptık ve artırdık. Ülke olarak bu konuda dünyanın hazırlıklı ülkelerinden biriydik. Çalışkanlığımız devam ettiği için dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ülkesi olma sıfatını aldık.
Dijitalleşme denildiğinde aklımıza teknoloji geliyor. Elinizde sağlıklı veri setleri oluşuyor. Bir taraftan da siz tarlada çalışıyorsunuz, ahırda çalışıyorsunuz ama Tarım Bakanlığı’nın Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kaydolmak için işinizi bırakıp yola düşüyorsunuz. Muhtardan, ziraat odasından belge alınıyor. İl ya da ilçe müdürlüklerine belgeleri sunuyorsunuz. Ortada teknoloji var mı var. e-Devlet’te 8 binin üzerinde işlem yapılabiliyor. Tarım Bakanlığı olarak biz de 5 faaliyetimizi e-Devlet’e taşıdık. 1 Ekim itibarıyla üreticimiz cep telefondan girip kayıtlarını gerçekleştirebiliyor. 6 günde yaklaşık 104 bin başvuru ve giriş var ve bir o kadar da belgeler var. Banka kredisi kullanmak için vs… Bu belgeleri almak için klasik yöntemi düşünsek, egzoz emisyonu mu, zaman kaybı mı, enerji kaybı mı dersiniz. Bunların hepsinden kurtulunuyor. Ziraat odalarımızla ilgili odaya kayıt olmalarına yönelik engel oluşturmuyoruz. Odalara üye olmak anayasal zorunluluk. Dijitalleşmeden üreticilerimizi yararlandıralım istedik. Bu yılın sonunda Tarım Cepte uygulamasını hayata geçirmek istiyoruz.
Türkiye toprakları 7 coğrafyada verimli topraklar. Bizim topraklarımız netice itibarıyla sınırlı. Su zengini bir ülke değiliz. Mısır üretiyorsanız suya ihtiyacı 1200 mm diyelim. Bu mısırı yetiştirirken 1000 mm’lik suya ihtiyacınız var. Barajlardan ya da yer altından çıkaracaksınız demektir. Planlama yapmanız gerekiyor. Sizin arsanız var. Arsaya sıradan bir bina yapacaksınız. Kendi keyfinize göre bina yapamazsınız. İzin almanız gereken yerler var. Tarımda böyle bir şey yok. Kimseye sormanıza gerek yok, istediğiniz gibi ekip biçebiliyorsunuz.Sizin ektiğinizden kamu otoritesinin, kamu otoritesinin de sizden haberi yoksa yönetim zor.
2002’de ülkenin nüfusu 65 milyondu, şimdi 85 milyon. Buraya kadar geldik, açığımız yok, turist geliyor onları doyuruyoruz. Yetti mi yetmedi. Biz mutlak suretle 2053 vizyonunun gereği olarak nüfus projeksiyonumuz var. O da 105 milyon. 105 milyon da turist gelecek dersek 108-110 milyonluk nüfusu doyurmamız lazım. Turizmle ilgili yeni yatırımlar oluyor, sağlık tesisleri oluyor. Su ürünleri alanında mavi vatanı kullanıyoruz. 780 bin kilometrekarelik ana karaya 462 bin kilometrekarelik mavi vatanımız var.
Kırsaldan kente göçle başlayan, mirasla da iyice köpüren, hiç de olumlu olmayan bir gelişme. Bir karış toprak çok kıymetli hale geliyor.
Topraklarımızın boş kalması kabul edeceğimiz bir şey değil. Atıl kapasite anlamına geliyor. Kardeşler arasında hisseler belli. Arsaların boş kalmasına müsaade etmeyeceğiz. Kooperatif ya da birliklere portföy oluşturacağız. Elde edilecek kira bedellerini ilgili mülk sahiplerinin hesaplarına yatıracağız. Kim olduğunu bilmiyorsak bankada tutup değerlendireceğiz, davalık durumları varsa dava bitene kadar bankada parayı değerlendireceğiz. Bir başka uygulamamız daha var. Yerimiz çok küçük, bize yardımcı olun diyen üreticiler var. Belli ürünlerde bu tür yerlerde tohumlukta yüzde 75’e varan sübvanse uyguluyoruz. Atıl olan alanların kullanılması için önemli bir husus.
AK Parti devrimlerin partisi. Bu ülke bir tarım ülkesi herkes biliyor bunu. Tarımın Ekonomi içindeki etkisi ve katkısı daha fazlaydı. Tarımsal hasıla bakımından Avrupa’da birinciyiz. Biz nereden baksanız 26-27 milyon tonluk üretim artışı sağlayan bir ülkeyiz. Bu yabana atılır bir şey değil. Tarımın doğası rüzgara, fırtınaya, kuraklığa açıktır. Atatürk’ün bile hayattayken özlemini duyduğu tarım sigortasını biz Meclis’te yasalaştırdık. Bütün bunları yaptık. TARSİM bunlardan birisi. 1 Haziran 2006’dan bu yana başladı, şu ana kadar 20 milyon poliçe kesildi. 12,8 milyar liralık kamu olarak primlere destek verdik. Üreticimizin hasar ödemesi 13 milyar lira. Vatandaş hasarına ilişkin destekleri aldı. Bizim eksik gördüğümüz şu, yüzde 21’ler mertebesinde. Artırılsın istiyoruz. Korkulu Rüya görmektense uyanık kalmak evladır. Tarım sigortanızı yaptırın. Bu bağlamda bir poliçe daha geliştirdik. Gelir Koruma Poliçesi. Siz bir ürünü yetiştirirken şu kadarlık gelir elde etmek istiyorum. Poliçe geliştirilirken üreticiden yüzde 40’ı alınıyor, yüzde 60’ını biz veriyoruz. Kuraklık oldu, birisi yaktı diyelim. Bunun karşılığı veriliyor. Siyaset kurumu olarak çiftçiler bir sıkıntıya düştüğünde tarlada ağılda ağlamayalım.
Bir yıl soğan bir yıl patates para eder deniyor. Biz şöyle yaparsak üretmek isteyenle üretilenleri almak isteyeni bir araya getirip şöyle bir domates böyle bir buğday istiyorum deyip sözleşme yaparlar ve üretim süreci ilerlerse alım ve fiyat garantileri de sözleşmede yer alır, cezai müeyyideleri de sözleşmede yer alırsa üretici sıkıntı yaşar mı? Elbette yaşamaz. Şeker pancarında bunu ülke olarak uyguluyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde ürettim, gelsin alsınlar modeli işlemez. Bazı ürün gruplarında sözleşmeli üretimi zorunlu hale getireceğiz. Çiftçimizin tüccar ya da diğer alıcılar tarafından istismarına izin vermeyeceğiz. Hayvansal üretimde Et-Süt Kurumu’muz var. Biz istiyoruz ki, ey besici benim istediğim ürünleri üret, yemlerini ihtiyaçlarını Et Süt Kurumu sağlayacak. Alım ve fiyat garantisi var. 5 yıl süreyle önünü görecek.
İstanbul Türkiye’de üretilen sebze ve meyvenin yüzde 25’ini tüketiyor. 270 bin araç ürünleri İstanbul’a taşıyor, 140 milyon kilometre de yol kat ediyorsa bu araçlar 117 bin ton da karbondioksit salıyorsa bu hareket, meyve ve sebzenin raf ömrü kısa. Biz ülke olarak ihtiyaçlarımızı kendimiz üretelim istiyoruz. Egzoz emisyonunun iklim değişikliği, küresel ısınmalarını engellememiz gerekiyor. Jeotermal konusu büyük bir hızla ilerliyor. Özellikle kent tarımı konusu hassasiyet gösterdiğimiz bir konu. Ağrı Diyadin -35 derecede jeotermal seralarda üretim yapılıyor. Amacımız ne, İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere turizmin yoğun olduğu bölgelerde jeotermal kaynakları kullanarak üretim yapacağız. Gıda enflasyonu konuşuyoruz dimi. Gıdadan dolayı da insanlar sektöre farklı bakıyor. Kentin ihtiyacı orada üretilir, üreticiden tüketiciye ulaşırsa bu güzellik değil midir? Antalya’dan İstanbul’a gelmesi 700 kilometre. Biz kent tarımı diyoruz.
Kadınlara ve gençlere çok güveniyoruz. Nüfusumuzun yüzde 50’si ve fazlası kadınlarımızdan oluşuyor. Kadınlar daha özenli çalışıyorlar, kendilerini kanıtlama mücadelesi veriyorlar. Ulusal ya da IPART gibi destekleme kurumları projelerinde kadın ve gençseniz size ilave puanlar veriliyor. 555 milyon euroluk projeyle IPART 3 dönemi başladı. Kadın ve gençlerin bu projelere ilgi göstermesini istiyorum. Onların projeleri olduğunda onlara ilave puanlar veriyoruz. Kadın kırsalda yaşamazsa kadın bunu kabullenmezse o aileyi kırsalda tutma şansınız yok. Kadınlarımızın sosyal güvenlik primlerine destek olalım, bunları kırsalda tutup tarımla iştigal edenleri üretimin içinde tutalım. Kırsalı terk ederek kentleri de mutsuz ettik. Kente göç ettiğimizde mutlu olmadık. Balıkesir kent tarımı konusunda jeotermal seralarla 10 bin dekarlık alanlarda geçen yıl ürettiğimiz domatesin yüzde 50’sinden fazlasını üretiyor olacağız.
Yaş ortalamamız 55. 55 yaş ortalamasında inovasyonda sınırlı düzeyde söz edebilirsiniz. Gençleri içine kattığınızda muazzam şeyler ortaya çıkıyor. Sıfır faizli krediler kullandırıyoruz. İlla tarımda olması gerekmiyor kırsalı yerinde tutmamız ya da geri dönüşü sağlamamız lazım. Bu konularda da örnek köy çalışmalarımız var. Bu köyler yerleşim yeri bakımından curcunaya dönmesin. Sosyalleştikleri, yaşadıkları, eğitim, sağlık konusunda hizmet aldıkları yerler olsun.
Hiçbir şey olmadı desek bile 271 gemi tahıl koridorundan geçmiş. 6,2 milyon ton ediyor. Psikolojik etkisi var. Bu konuda başladığında 1 ton buğday 440 dolardı, şimdi 330 Dolar. Yüzde 25’lik fiyat gerilemesi olduysa bundan kim kazançlı çıktı? Ülke olarak biz çıktık, ülke olarak ithalat da yapıyoruz, ithal ettiğimiz ürünlere olan baskıdan kurtulduk. Enflasyonda gevşeme oldu. İnşallah benim temennim 4 ay dolduktan sonra uzatılması ve savaşın barışla neticelenmesi.
Her şeyden önce AK Parti ve Cumhurbaşkanımız ortaya koyuyor. Bizim inandığımız irade, millet iradesi. Bunun dışında hiçbir iradeyi tanımıyoruz. Tarımla ilgili 12 kanun çıkardık. Bu ülkede tarım kanunu yoktu. Bu ülkede hala darbeci zihniyetin önemli izlerini taşıyan anayasanın hükmü altında kalıyor. Muhalefetin akşam ve sabah söyledikleri tamamen birbirine zıt. Türkiye bunları yaşadı. Başı örtülü olduğu için Meclis’ten kovulan, bunun için tempo tutanlar başörtüsünden bahsediyorlar. Anayasa var. Yarın bir gün kanunu birileri değiştirebilir. Eğer samimiyseniz buyurun anayasa değişikliği yapalım. Eşim başörtülü olduğu için kendi üniversitemin sosyal tesislerine giremeyen akademisyendim. 28 Şubat sonrası siyasete girdim. Bu ülkede hamdolsun bunlar bitti. Yarın bir gün birileri gelip başka şeylerin peşine düşmesin.