Burak Kut, konuk olduğu Armağan Çağlayan’ın yayınında şöhret basamaklarını tırmanırken yaşadığı zorlukları anlattı.
“HAKAN PEKER BANA ÇOK DESTEK OLDU”
İşte bir zamanların ‘Bebeto’su 47 yaşındaki ünlü şarkıcı Burak Kut’un öne çıkan açıklamaları:
“İlk sahne deneyimim lisede öğretmenler korosunda çıktım. Popüler müzikteki ilk performansım Hakan Peker’in konserine çıkmamdır. Tolga Sünter ile konsere gittik. Hakan Peker’in basçısı rahatsızlanınca yerine ben çıktım. Hakan ağabey ilk albümle birlikte bana çok da destek olmuştur.
Hakan Peker’in sahnesinde kişi sayısını tamamlamak için klavye çalmış gibi arkada durmuştum. Hakan ağabeyden önce ilk albüm atağım için babam Yaşar Kekeva’dan randevu almıştı. Randevumun olduğu gün kendisinin vurulduğu gündür. Demo falan hazırlamıştım ölümü şoke ediciydi. Sonra oğluyla ahbap oldum. Bir süre bir şey yapmadım. Babamın rahatsızlıklarından dolayı da bu işleri erteledim. Daha sonra Hakan ağabey ile çalışmaya başladım. Gerçekten bana ağabey olmuştur.
Popüler olunca politikaya atılmamı da istediler… Meydanları toplamak için teklifler geldi. Hiç aklımdan geçmedi. Siyaset hiç ilgimi çekmiyor. O zaman ANAP ve DYP vardı. ‘Gençlik kollarından başla’ gibi bir şey dediler.
Sezen Aksu’nun tüplü mikrofonu vardı. Herkeste olmayan bir mikrofondu… Bütün albümü başka mikrofonla sadece ‘Yaşandı Bitti’yi Sezen hanımın mikrofonuyla okumuştum. Ses farkı var diğer mikrofonlara göre… Ben de işim bitince ‘Bunu geri götüreyim’ dedim. Arkadaşımız da ısıtmadan fişe takmış ve mikrofon yanmış. Sezen Aksu’nun mikrofonunu geri götürüyorum ama tabut taşır gibi. Kapıyı çaldım aksi gibi Sezen Aksu açtı. Kendisine mikrofonu uzatıyorum bir yandan ağlıyorum, ‘Yanmış’ diye… Şaşırdı kaldı Sezen Hanım, ‘Manyak mısın oğlum, ne ağlıyorsun? Yaptırırız, geç içeri’ dedi. Unutamadığım bir andı.
Rumelihisarı’nda bir evde oturuyordum. Evim hemen tespit ediliyordu. Artık insanları kontrol edemiyordum. Dışarı çıkabilmek için polis çağırdığım çok oldu. Dış kapı açık, izole bir yerdeyim bilirsiniz oraları. Allah’tan duştan bornozla çıkmışım. Anne-kız adresimi bulmuş, kapıdan girmiş salona oturmuşlar. Güler yüzlü biri olduğum için tanışıyoruz gibi konuşuyorlar. ‘Naber Burak?’ diyorlar mesela. Evinden kaçıp gelenler var. Kaç kere karakola gittim şehir dışından kaçıp gelenler var. Polise yakalanınca adımı söylüyorlardı, polis de ‘Şahıs seni tanıdığını söylüyor konuşmak zorundayız’ diyordu.
Saymakla bitmeyecek olaylar oldu. Bir gece o zaman Ataköy’de oturuyorum kapıda bekliyorlar ‘Beklemeyin çekimim var’ diyorum, gidiyorum. Döndüğümde biri 9-10 gibi hala kapıdaydı. ‘Hayranımızdır biraz daha konuşalım’ diye eve aldım. Konuştukça anladım ki evden kaçmış. Aldım arabayla evine bıraktım. Kapıyı atletli bir abimiz açtı ‘Sen misin Burak Kut?’ diye beni sopayla kovaladı. Arabayla patinaj yapıp kaçıyorum. Psikolojik tedavi safhasına gelen birçok insan vardı. Yemek yerken masaya bir tabak daha koyuyorlarmış ‘Burak’cığım sen de yer misin?’ falan diyorlarmış kendi kendilerine.
İki kez ölüm tehdidi aldım. Bunu dileyen araştırsın. Bir tanesi barış konserinin sonunda yaşanılanlar durma noktasına gelmeme neden olmuştur. Bir diğeri de ‘Türk bayraklı tişört’ giyiyorum diye fanatik bir grubun ölüm listesine alınmam… Şöhretin boyumu nasıl aştığını söylüyorum. ‘Niye vazgeçtin, geri çekildin?’ hikayesi bunlarla ilintilidir.
Gelir düzeyin yüksek olunca ona göre bir hayat yaşıyorsun. Para kesilince maddi zorluklar yaşadım. Bir reklam filminde oynamıştım. O zamanın parasıyla Levent’teki villalardan alabilecek kadar çok kazandım. Arnavutköy’den bir yer aldım ama orayı yaptırmak hiç nasip olmadı. Bankadan kredi çektim geri ödeyemedim.
Servet yapmanın değil servet korumanın önemli olduğunu anladığım işlerdi. Ben de biraz şöyle bir durum var, ‘Para insanın elinin kiridir, çok para kazandığın zaman başına bu işler gelir’ gibi bir kodlama yapmışım. Onu sonradan fark ettim. Ben parayı itmişim… Bilinçsiz bir dönemdeydim…”