Abdurrahman Dilipak, Türkiye’ye gelen Afgan göçmenler hakkında iktidara uyarılarda bulundu.
Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, bugünkü yazısında Afganistan’da Taliban’ın yönetimi devralmasının ardından yaşanan olayları ve Afgan göçünü değerlendirdi. “Afganistan’dan gelen göçmen sorunu gibi sıradan, basit bir olay değil. Bunu görelim” diyen Dilipak, sözlerini şöyle tamamladı: “Aman ha dikkatli olalım!”
Abdurrahman Dilipak’ın ‘Afganistan’da son durum’ başlıklı yazısından ilgili bölüm şöyle:
“Çin, Afganistan’daki Taliban rejimini tanıyan ilk ülke olacakmış. Düşünsenize, kendi ülkesinde sıradan geleneksel bir Müslümanlığa bile tahammül gösteremeyen bir rejim; Afganistan’da Taliban rejimine destek verecek! Daha önce SSCB ile düşmanken, Afganistan’da sosyalist Afganlara da destek veriyordu. İnsan Şeytanlarının elinde siyaset, Şeytani bir tuzaktan başka bir şey değil anlaşılan. Sonuçta “dün dündür, bugünse bugün.” Taliban rejimi kendi ülkesindeki Müslümanlarla uzlaşamaz ama, laik ülkelerle, Çin’le, Rusya ile ABD ile İngiltere ile İsrail ile anlaşabilir. Çünkü siyasette, “Gayeye giden her yol meşrudur”.
Bakalım şimdi DAEŞ ne yapacak! Fergana’ya gönderilen milisler ne yapacak? Afganistan, İslam dünyasına devrim ihraç etmeye kalkacak mı? Zira kurulan Afgan İslam Emirliği! Herkesin onlara biad etmesi gerekir!? Tabii olayların nasıl gelişeceğini bilmiyoruz.
Taliban Kabil’e girme sürecinde Doha’da, ABD’lilerle sürekli bir temas halindeydi. ABD’lilerin bulunduğu bölgelere girişte birtakım aracılar üzerinden müzakereler yapıldığı haber veriliyor.
Dün Güvenlik Konseyi toplandı. Beklendiği gibi havanda su dövüldü. ABD, İngiltere, Rusya, Çin ve Fransa’nın içinde bulunduğu bir konseyden bu şartlarda bir çözüm beklemek mümkün değil. Sonuçta olacak belli, kontrollü bunalım stratejisi, krizin sürdürülebilir olması önemli onlar için. Afganistan üzerinde vekalet savaşlarının sürdürülebilir olması tüm komşu ülkeler, Türkiye, Suriye, Irak konusunda emperyal devletlerin bölgedeki varlıklarını tahkim etmeleri, varlıklarına meşruiyet gerekçesi oluşturabilmeleri için önemli. Taliban’ın uzlaşma ile yönetime gelmesi hayalleri daha ilk günden tükendi. Taliban istişareden söz etse de, önce Gani ülkeyi terk etti, ardından Raşit Dostum ve Ata Nur Muhammed Mezar-ı Şerif’ten ayrıldı.
İngiltere erken tanıma konusunda uyarıda bulundu. Taliban hükümetinden bazı taahhütler istiyor ki, daha sonraki müdahalenin gerekçesi olsun. Müzakere zemini oluşsun.
Diplomasi alanında bir akıl, 64 ülkenin eşzamanlı, Afganistan’dan yabancıların ve yerli halktan isteyenlerin ülkeyi terk etmesine engel olunmaması çağrısında bulunmasını örgütledi.
Bazı bölgelerde çatışma haberleri geliyor ama, merkezi hükümet tam oluşmadığı için, bir asayiş ve normal bir bilgi akışı olmadığından gelişmeler hakkında kesin bilgi yok.
Bu arada DAEŞ adına birtakım özel harp elemanlarının Afganistan sınırında ya da ilişkili ülkelerde birtakım saldırılarda bulunabileceği uyarısı yapılıyor. Fergana vadisine dikkat çekiliyor. Suriye ve Irak’taki ve Fergana’daki DAEŞ unsurlarının Afganistan’da yeni kurulacak hükümete bağlı kalıp kalmayacağı tartışılıyor. Artık tek bir Taliban olmadığı söyleniyor. Konuyu kıyamet teolojisi ile ilişkilendirerek geleceğe ilişkin ezoterik bir biçimde yorumlayanlar da var.
Rusya yıllarca orada kaldı. Afganistan’da kendine bağlı bir güç oluşturdu. Ülkede zaten Şii bir nüfus var, Pakistan zaten başından beri işin içinde. ABD, Afgan nüfusuna bağlı çok ciddi bir kadroya sahip ve bunların önemli bir kısmını beraberinde götürüyor. Onlar eğitimlerini tamamladıktan sonra bir şekilde geri gönderilecektir. Ve tabii AB ülkelerine giden eroinin %90’ına yakını buradan gidiyor ve burada güçlü bir uyuşturucu mafiası var. Tamam, ABD arkasında bir enkaz bırakarak geri çekiliyor. Tamam, bu ABD’nin utancı. Demokrasileri de Irak’ta olduğu gibi bir işe yaramadı ve bu kadar kaldıkları halde, o kadar para harcandığı halde bir düzen oluşturamadılar. Geri çekilmeyi bile yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Tabii bölgede cevabını arayan sorular da var. ABD, Afgan merkez bankasına 9 milyar dolar bırakıp gidiyor. Bu paranın kimin kasasına gireceğini bilmiyor mu? Bütün silahlarını da ülkede bırakıyor. Bunların kimin eline geçeceğini bilmiyor mu?
Kimine göre, ABD yeni bir oyun kuruyor. Çin’e saldırmanın hazırlığını yapıyor. Aydın Üni’den Dr. Özgür Tör, Tv100’de katıldığımız Hande Aydemir’in sunduğu programda, ABD’nin Çin’e saldırı hazırlığı yaptığından söz ederken, daha önce Çin’in Doğudan ve Güneyden sıkıştırılacağını, bu durumda bir Çin-Hindistan krizi yanından, Doğu Türkistan’a Fergana koridorundan ulaşacak DAEŞ unsurlarının bölgede çatışma çıkarabileceğine dikkat çekti. Tabii bu süreç Pakistan’ı ve özellikle Şii İran’ın İmamet devletinin hemen yanı başında Vehhabi etkisi altında bir Hilafet devleti, bölgede bir Hilafet-İmamet çatışmasının fitilini tutuşturabilir. İran’ın başının bir yandan da Arap Şiası ile başının dertte olduğunu düşününce durum daha farklı bir derinlik kazanıyor. İran bu durumda hem kendi içinde sorunlar yaşayabilir, hem de bir yandan da Suudi Arabistan ile ipleri gerebilir. İran Lübnan’da Hizbullah üzerinden, Suriye ve Irak’da Arap Şiası üzerinden, Yemen’de Husiler üzerinden bölgedeki çatışmalara müdahil. Bu durum İran’ın başında bir belanın dolaştığını da gösteriyor. Çin ve Rusya’nın İran’la işbirliği yapması, İran’ı korumaya yetmeyebilir ama Rusya ve Çin’in bütün bu sürece müdahil olmasını sağlayacaktır. Bu da bölgedeki vekalet savaşlarının daha da derinleşmesine sebeb olabilir.
İsmail Nacar’ın dikkat çektiği bir konu var: Bilindiği gibi SSCB, Babrak Karmal’ı iktidara taşıdı ve ardından Aralık 1979 tarihinde Afganistan’ı işgal etti. Aynı yıl İran’da devrim gerçekleşti. Bunun üzerine ABD politikalarında değişiklikler yaparak dini cemaat ve önderleriyle iyi ilişkiler kurmaya başladı. Yeşil kuşak projesi bu şekilde hayata geçirildi. Bu çerçevede CIA, Sovyet işgaline karşı Afganistan’da savaşan Molla Ömer ve benzerleriyle diyaloğa girerek yardım vaadinde bulundu. Başta, 1994’te Taliban’ı kuran Molla Ömer olmak üzere çoğu mücahit örgüt ve liderleri de, ABD derin devletinin bu önerisini, ülkelerinin kurtuluşu uğruna kabul etmek zorunda kaldılar. Bugün benim için düşündürücü olan ise, CIA’nın Gülen’le doğrudan teması da aynı döneme rastlar. (Bkz; İsmail Nacar’ın “Gördüğüm Derin Devlet ve Neo – Haşhaşi FETÖ” isimli kitabı) DAEŞ “Radikal İslam”a örnekti ve onlara “sopa” gösterilecekti. Gülen ise “havuç” verilecek olan “ılımlı İslam”ı, “Demokratik İslam”ı “Euro” ya da “Amerikano İslam”ı temsil ediyordu. Bugün Afganistan’dan Türkiye’ye gelen sığınmacıların çoğunun, “ABD yanlısı görevliler” olduklarını bilelim. Nacar burada bir konuya dikkat çekiyor. Daha önce ABD’ye giden FETÖ’cüler ve Irak’ın işgalinde ABD’ye götürülen, Kürtler, Araplar ve birtakım Türkmenler bugün ABD’nin himayesinde yeni bir güç oluşturuluyorlar ve bundan sonrası için aynı grublar tarafından yönlendiriliyorlar. Ankara’nın bu gerçeği görüp, hesaplarını buna göre yapması gerekir. Yani konu Afganistan’dan gelen göçmen sorunu gibi sıradan, basit bir olay değil. Bunu görelim. “Demek ki bunların çoğu, dün Rus, bugün de ABD emperyalizmini yenen mücahitler değil, tıpkı darbeci FETÖ “Da’i”leri gibi yıkılan kukla rejim militanı CIA ajanlarıdır.”
Aman ha dikkatli olalım! Selâm ve dua ile.”