Bu ülkede garip bir dönemden geçiyoruz. Öyle bir dönem ki, ortada ne sanatçının değeri kaldı, ne sağlığın itibarı… Ama en kolay olan şey hâlâ aynı: Linç etmek.
Sosyal medya, adına “platform” dedikleri ama gerçekte bir tür dijital mahkeme olan o kalabalık arena, insanları saniyeler içinde ya kahraman ya da düşman ilan ediyor. Kimse neye öfkelendiğini bilmiyor, kimi hedef seçtiğini bilmiyor. Herkes tetikte, herkes parmağını tetiğe koymuş bekliyor.
Ve mesele ne?
Mustafa Topaloğlu’nun Devlet Bahçeli’yle bir araya gelmesi.
Bir fotoğraf düştü sosyal medyaya…
Fotoğraf henüz tam ekrana oturmadan linç başladı.
“Sen de mi?”
“Biz seni böyle bilmezdik…”
“Çocuk katilini savunanlarla işin ne…”
Sanırsın yıllardır meydan meydan dolaşan bir siyasetçi.
Sanırsın ülkenin kaderini belirleyecek gizli protokoller imzalamış bir aktör.
Hayır efendim, hayır.
Bu ülkede bir sanatçının herhangi bir siyasi figürü ziyaret etmesi dünyanın sonu değil. Olmamalı da.
Ama biz, öfkeye yatırım yapan bir toplum olduğumuz için, bir kahve içmeyi bile “ihanet” mertebesine çıkarıyoruz.
Mustafa Topaloğlu kim?
Yıllardır sahnelerde…
Halkın derdine koşmuş, konserlerinde insanları güldürmüş, kiminin yarasına merhem olmuş bir sanatçı.
Seçim otobüsünde poz veren biri değil.
Siyasetin gölgesinde yürüyen biri hiç değil.
“Sanatçı herkesin sanatçısıdır.” diyor. “Siyaset yapmam.”
Bunu açıkça söyleyen bir adama gösterilen bu saldırganlık, eleştiri değil; organize bir körleşme hâlidir.
Bu ülkede büyüğünü ziyaret etmek ayıp değil.
Devletin bir makamına saygı duymak suç değil.
Bu görüşmelerin siyasi bir anlam taşımadığı defalarca görülmüş; adam zamanında Demirel’le de görüşmüş, Ecevit’le de.
Peki, o zaman niye linç yoktu?
Cevabı basit:
Bu ülkede tartışma kültürü yok, hedef gösterme kültürü var.
Bugünün vatandaşının vicdanı ‘trend topic’ süresi kadar.
Bugünün öfkesi, toplumun hafızası kadar kısa.
Sanatçıya saldırmak kolay çünkü karşılık verme imkânları sınırlı; ama esas meseleleri konuşmak? İşte orada herkes suspus.
Gerçek Kriz: Özel Hastanelerin Denetimsiz Krallığı
Gelelim “kimsenin konuşmadığı ama herkesin bedelini ödediği” asıl meseleye…
Sağlık sistemi.
“Hastaysanız özel hastaneye gitmeyin” uyarısı artık bir şehir efsanesi değil; insanların yaşadığı gerçek bir travma.
Grip salgını sokaklarda kol geziyor, aciller sabaha kadar doluyor fakat özel hastaneler ne yapıyor?
Sağlık Bakanlığı’nın talimatlarını buruşturup çöpe atıyor.
Defalarca söylendi:
“SGK’lı vatandaşlar acil durumlarda özel hastanelerden ücretsiz yararlanabilir.”
Kâğıt üzerinde doğru.
Gerçekte?
Ülkenin bazı özel hastaneleri kendi kanunlarını yazmış durumda.
Benim yaşadığım örnek bunun en çıplak hâli:
Avcılar’daki Medicana’da serum için 9 bin lira istendi.
Evet, yanlış okumadınız: Acil servis – SGK – serum = 9 bin TL.
Üstelik utanmadan, sıkılmadan “SGK olmasaydınız 20 bin olurdu.” deme cüretini de gösteriyorlar.
Bu ne demek biliyor musunuz?
“Biz istediğimiz fiyatı söyleriz, devletin talimatı da, vatandaşın hakkı da umurumuzda değil.” demek.
Belgeyi çekmek istiyorum, görevli doktorun kaşesini eliyle kapatıyor.
Niye?
Neden kaşe saklanır?
Neden yapılan işlem gizlenir?
Neden şeffaflık değil de karanlık tercih edilir?
Bu soruların yanıtını aslında hepimiz biliyoruz:
Çünkü bu düzen denetimsiz.
Çünkü özel hastaneler vatandaşın çaresizliğini fırsat bilen dev ticarethanelere dönüştü.
Paran varsa yaşarsın, yoksa en temel hakkın bile pazarlık konusu.
Bir asgari ücretli 9 bin lirayı nasıl ödesin?
Bir emekli 20 bin lirayı nasıl çıkarsın?
Devletin eşitlik ilkesi özel hastanenin faturasında nasıl buharlaşır?
Şikâyet ettim, “İşlem yapılacak” dediler.
Peki, yapılacak mı?
Yapılsa bile kamuoyuna açıklanacak mı?
Bu suçu işleyen kurumlar gerçekten ceza alacak mı?
Bu ülkede en büyük sessizlik, en çok korkulan yerden geliyor:
Sağlık alanından.
Kimse bu ticaretleşmiş düzeni konuşmak istemiyor; çünkü çıkarlar, ilişkiler, bağlantılar devrede.
Son Söz
Bir tarafta, bir sanatçıya kahve içti diye saldıran linç kalabalığı…
Diğer tarafta, vatandaşı soyup soğana çeviren özel hastane düzeni…
Gürültü nerede?
Sanatçının bir fotoğrafında.
Sessizlik nerede?
Vatandaşın cebinin, sağlığının, hakkının sömürüldüğü yerde.
Mustafa Topaloğlu’nun söylediği gibi:
“Sanatçı siyaset yapmaz, halkın yanında durur.”
Keşke özel hastaneler de, bu ülkenin bazı kurumları da, sosyal medyada linç için yarışan kalabalıklar da aynı netlikte, aynı dürüstlükte olabilse.
Ama görünen o ki,
Bu ülkede en kolay şey linç etmek…
En zor şey ise vatandaşı korumak.


















