İYİ Parti Lideri Meral Akşener, Marmara Denizi’ndeki Musilaj (Deniz Salyası) sorunu hakkında açıklama yaptı.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener grup toplantısında konuştu. Akşener konuşmasına “Bugün hepimizin ciğerini yakan Aybüke Öğretmen’in ölüm yıldönümü. Onun şahsında tüm şehitlerimizi anıyorum” diye başladı.
MARMARA DENİZİ’NDE MÜSİLAJ
Marmara Denizi’ni etkileyen müsilaja (deniz salyası) değinen İYİ Parti lideri, “AK Parti iktidarı, Türkiye’yi her alanda beladan belaya savururken,biliyorsunuz, Marmara Denizi de bir felaketle boğuşuyor. Müsilaj adı verilen deniz salyası, Marmara’daki deniz yaşamını ve kıyılarımızı tehdit ediyor. Bir şeyin altını özellikle çizmek istiyorum: Bu bela yeni değil. İlk olarak 2007 yılında ortaya çıktı. Bugünküne göre çok daha küçük boyuttaki o felaket, ancak iki yılda temizlenebildi. Peki sonra ne oldu? 2020 yılının Kasım ayında, yeniden ortaya çıktığında bilim dünyası, başta Bakanlık olmak üzere, ilgili birimleri uyardı, ‘Önlem alın’ dedi. Peki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ne yaptı? Mayıs’ın ortalarına kadar, bu salgının sıradan bir plankton artışı olduğunu, numune almaya bile gerek olmadığını söyledi. Ama son bir haftada, musilaj kıyılarımızı sarıp, gündem olunca, nihayet Bakanlık, ‘Acil durum eylem planı’ yapmaya başladı. Onlarca bilim insanının, aylardır yaptığı uyarıya kulak asmayan Bakanlık, sustu sustu, en sonunda Sayın Erdoğan, ‘çevre bizim işimiz’ deyince, nihayet adım attı. İşe bakar mısınız? Şu üstün liyakate bakar mısınız? Devletin bakanı, ‘Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla’ demeden işe başlayamıyor.Bilimin uyarısı yetmiyor. Vatandaşın tepkisi yetmiyor. Bu işinin ehli arkadaş, Sayın Erdoğan parmak şaklatmadan adım atamıyor” diye konuştu.
Akşener sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sen bu konunun bakanı olarak, ne işe yarıyorsun? Seni oraya, koltuk boş kalmasın diye mi oturttular? Seni o koltuğa, sağa sola git, fotoğraf çektir, bir de üstüne maaş al diye mi oturttular? Senin işin bu değil mi? Sekiz ay önce, bambaşka açıklamalarla sorunu görmezden geldiniz, bugün sırf Sayın Erdoğan parmak şıklattı diye, acil eylem planı hazırlamak yarışına girdiniz. Bir de hala, utanmadan işinizi yaptığınızı iddia ediyorsunuz. Böyle ciddiyetsizlik olur mu? Böyle basiretsizlik olur mu? Böyle bir devlet yönetimi olur mu? Ayıptır, günahtır.
Yapılan araştırmalara göre, Karadeniz’e ve Marmara’ya dökülen atıkları, yüzde 40 oranında azaltırsak, müsilaj sorunundan, ancak 6 yılda kurtulabileceğiz. İktidar farkında olmasa da müsilaj belası işte bu kadar ciddi bir sorundur. Ve her ciddi sorun gibi, bilimle, akılla ve ciddiyetle çözülmesi gerekir. Böyle sorunlar, bir kişinin ‘Talimatı verdim’ dediği, sığ ve indirgemeci bir anlayışla çözülemez. Biz sorumlu muhalefet anlayışımız gereği işaret ettiğimiz sorunlara dair, çözüm önerilerimizi de paylaşıyoruz. Türkiye’nin meselelerini kimin çözdüğünü değil, meselelerin çözülüp çözülmediğini önemsiyoruz. Müsilaj meselesini, iktidarın beceriksiz kadrolarına bırakamazdık. O nedenle, Marmara Denizi’ni kurutma ihtimali olan bu belaya karşı, ne yapılması gerektiğine dair de çalıştık.
Öncelikle bu sorunun, yalnızca yerel yönetimlerin yükü olmadığının bilinmesi gerekiyor. Bakanlık, zor zahmet de olsa, Büyükşehir Belediyelerimizi de dahil ettiği bir süreç başlattı. Bu adımı olumlu buluyoruz. Bunun devamında atılacak adımlar için de iktidara buradan çağrıda bulunmak istiyorum. Marmara Denizi’ne dökülen atık suların, bir kısmı değil tamamının, ileri biyolojik arıtmadan geçmesi gerekiyor. Bunun için, merkezi yönetim olarak, hızlı bir şekilde yerel yönetimleri destekleyin. Mevcut arıtma tesislerini, bir an önce, ileri biyolojik arıtma tesislerine çevirin, gerekirse kamulaştırmaya gidin.
Vakit kaybetmeden ‘iyi tarım’ uygulamalarına geçin, gübre, kimyasal ve ilaç kullanımının azaltılmasını sağlayın. Şehir şebekelerinde, yalnızca ön arıtma yapılan suyun, park ve bahçe sulamalarında kullanılarak, denize dökülmesini kısıtlayın. Denizlerimizdeki dip hayatına zarar veren, trol tipi avcılığa karşı yaptırımları arttırın. Marmara Denizi’ne atık su döken, ve nüfusu 5 binden fazla olan yerleşimlerde, hızla, ileri biyolojik arıtma tesisleri kurun. Karadeniz’deki kirliliğin daha fazla artmaması, Marmara Denizi’ndeki müsilajın, Ege’yi daha fazla etkilememesi için Marmara, Karadeniz ve Ege’yle etkileşimi bulunan ülkelerle Türkiye’nin liderliğini üstlendiği, ortak bir platform kurulmasını sağlayın. Deniz salyası, yalnızca ekolojiyi değil, ekonomiyi de ciddi şekilde etkileyen bir sorundur. Bu nedenle, turizm, balıkçılık, deniz ürünleri üretimi gibi birçok farklı sektöre olan etkilerini, bir an önce belirleyin, bu sektörlere dair gerekli önlemleri, süratle alın.
Sayın Erdoğan’ın daha önce, ‘Ekonomi bizim işimiz’ dediğinde başımıza gelenler ortadayken, şimdi çıkıp, ‘Çevre bizim işimiz’ demesinden büyük endişe duyuyorum. Şayet Sayın Erdoğan’ın çevreciliği de, ekonomistliği gibiyse milletçe büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız demektir. Nitekim, çevreyi iş olarak gören bu zihniyetin, çevrecilik anlayışının da, millet bahçesi inşa etmekten öteye gidemediğini, Sayın Erdoğan’ın, ‘Dünya Çevre Günü’nde’ yaptığı, ibretlik konuşmadan anladık. Bizim için vatanın doğası kutsaldır. Dolayısıyla, doğamızı korumak ve kollamak, bizim için kutsal bir görevdir. Doğamız, topyekûn alarm verirken, bu uyarıyı duymamazlıktan gelemeyiz. Salda Gölü’ne beton dökenlerin, kendilerini ‘Yol kenarına ağaç diktik ya…’, diye savunmalarını kabul edemeyiz. Kaz dağlarını yağmalatanların, bizi millet bahçeleriyle uyutmaya çalışmalarına sessiz kalamayız. ‘Çevre bizim işimiz!’ diyen Büyük Rizeli’nin, iflah olmaz rant sevdası için Rize’deki doğa kıyımına göz yummasını, görmezden gelemeyiz. Gelmeyeceğiz. Sessiz kalmayacağız. Kabul etmeyeceğiz. Memleketin cennet doğası için mücadele etmeye devam edeceğiz.”