Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, 2015 AKP kongresinde Süleyman Soylu’nun nasıl yalnız bırakıldığını ve AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın olmadığı yerde Soylu’nun da olmayacağını yazdı.
Terkoğlu, AKP içinde Süleyman Soylu’nun ‘Erdoğan’ın istemesine rağmen’ desteklenmediğini ve kritik hiçbir durumda yanında durulmadığını ifade etti. Terkoğlu’nun “Soylu’yu kim çizdi?” başlıklı köşe yazısı şöyle:
İnsanın ya da ağaçların olduğu gibi duyguların da bir doğası var. Özdemir Asaf’ın “Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz” dizeleri anlatıyor. Aslında size yalnız olduğunuzu hissettiren, seçtiğiniz yoldaşlarınızdır.
“Kim demiş Sayın Soylu yalnız diye? Kim demiş Sayın Soylu kimsesiz diye?”
Devlet Bahçeli, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya bu sözlerle sahip çıktı. Öyle ya, herhalde Soylu’ya kendisini yalnız hissettiren ya da Soylu’nun yalnız olduğu izleniminden sorumlu olan muhalifler değildi. Kuşkusuz, Bahçeli’nin kastettiği de onlar değildi. Bahçeli, çıkışıyla aslında AKP’nin İçişleri Bakanı Soylu’yu yalnız bıraktığını hatırlatmış oldu. Bir salı klasiği olarak da Erdoğan’a “Soylu’ya sahip çık” mesajı gönderdi.
Kameraların önüne çıkıp “Ben dünyanın en kötü adamıyım” diyecek kadar asabı bozuk bir insan portresi çizen Soylu sahiden çok mu yalnız? Parti içinde sevilmeyen, “bizden değil” diye uzaklaşılan, fırsat bulununca üstü çizilen bir politikacı mı?
Elbette yanıtlarını her kriz anında gördük. Bir pandemi beceriksizliğinin ardından istifa ettiğinde ya da Peker’in videolarıyla hedef olduğunda hatta muhalif milletvekilleriyle düzeyi düşük tartışma yaşadığında… Soylu’ya ya örgütlü trolleri ya da Devlet Bahçeli sahip çıktı. Yandaş medya bile Soylu’ya destek vermekte gönülsüz davrandı.
Samimi bir grubun çizmesi
Peki, tüm bunları somut olarak gördüğümüz bir yer var mı? AKP içinde elden ele dolaşan, ama dışarıya açıklanmayan bir rapor, bu soruya yanıt olmuş gibi.
Önce neden bahsettiğimi söyleyeyim…
Malum, CHP’yi hep kurultaylarıyla, kurultay süreçlerindeki iç rekabetleriyle tartışıyoruz. Genel başkan seçiliyor yine de bitmiyor. Parti meclisi seçimlerinde listeler elden ele dolaşıyor. Üstü çizilenler kimi zaman genel başkanın bile hesaplarını altüst ediyor.
İş, AKP kurultayına geldiğinde ise tablo değişiyor. Tek genel başkan adaylı kongrelerde, oyların tamamını elbette Erdoğan ya da onun gösterdiği aday alıyor. MKYK’ye aday gösterilenler ise sonuçta seçilmiş olarak karşımıza çıkıyor. Kimin, hangi sandıktan, ne kadar oy aldığı, delegelerin kimlerin üstünü çizdiği açıklanmıyor.
Elimdeki liste bu tablonun istisnası olacak…
Tarih: 12 Eylül 2015. AKP, 5. olağan büyük kongresini gerçekleştirdi. Haziran ve kasım seçimleri arasında gerçekleşen kongre, bir heyecan da taşıyordu. Genel başkan, Erdoğan’ın gösterdiği Ahmet Davutoğlu olurken sıra MKYK seçimlerine geldi.
Önümdeki rapor, MKYK için partinin 1445 delegesinden 1313’ünün oy kullandığını söylüyor. Bu oylardan 18 tanesi geçersiz sayılmış. Haliyle 1295 geçerli oy çıkmış. Rapor şöyle bir tespit yapıyor:
“Kısmi bir çizme olayı gerçekleşti. Çizilme yoğunluğu olan bölgeler ve illerle, çizilen üyeler birbiriyle örtüşüyor. Çok samimi bir grubun kendi iç network’üyle sağladığı anlaşılıyor.”
Rapor, bu kadarla kalmamış. Bir çizik haritası da çıkarmış. Örneğin 1261 delegenin oyunu alan yani 34 delegeden çizik yiyen Nurettin Canikli için şu ifade dikkat çekiyor: “Konya’dan aldığı çizik çok bariz görünüyor.”
Dönemin başbakanı ve AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun Konyalı olduğu hatırlanırsa mesajın kaynağı net olarak anlaşılabilir.
Soylu, sondan birinci
Peki, Süleyman Soylu?
2015’teki kongreye Soylu bir avantajla girmişti. Bir yıl önce, yani 2014’te, teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcısı olmuş, böylelikle teşkilatlara şekil vermişti. Haliyle oy veren delegenin en çok onu tanıması beklenirdi?
Sonuç mu? Soylu birinci oldu. Hayır, hayır, önden birinci değil, sondan birinci. Soylu, AKP kongresinin 50 kişilik MKYK listesinin 50’ncisiydi. Delege, en çok onun adının üstünü çizmişti. Tam 64 delege “Soylu’ya hayır” diyerek oy kullanmıştı. 1231 oy alabilmişti. Fiilen tepeden belirlenen seçimde bir aday daha olsa Soylu, MKYK’ye giremiyordu. Parti kaynaklarına göre, bu durum Soylu’nun haklı olarak canını da sıktı.
Rapor, Konya’nın dışında “çizik yapılan yoğunluklu sandıklar” için adres de gösteriyor: “1- Tabii delegeler, 2- İstanbul”.
AKP tüzüğünün 68. maddesi tabii delegeleri şöyle tanımlıyor: “1. Genel Başkan, 2. Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Asıl Üyeleri, 3. Merkez Disiplin Kurulu Başkan ve Asıl Üyeleri, 4. Üyeliği devam eden Parti Kurucuları, 5. Partili bakan ve milletvekilleri.”
Evlat olsa sevilir mi?
Kısacası “çizme işleri”, Davutoğlucuları bir yana bırakırsak öncelikle partinin tepesinden başlıyor. Milli Görüşçülere kadar uzanıyor. Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan’ın desteği olmasa Soylu, AKP teşkilatında zor tutunuyor. Haliyle kritik virajlarda, sürekli Bahçeli’ye teşekkür etme ritüelinin gerçekleşmesi sürpriz görünmüyor. Evlat olsa sevilir mi bilinmez, ancak Soylu’yu kendi evladı olarak görmeyen AKP, Soylu’yu “Erdoğan istediği için” bile desteklemiyor. Haliyle, kritik dönemeçlerde, örgütlü trolleri dışında, parti içinden Soylu’nun yanında duran pek de kimse olmuyor.
Barış Atay’la Soylu arasında sosyal medyada yaşanan atışmada Soylu’ya yakın Fevzi Sevgili şunları yazmıştı: “Ne AK Parti Genel Merkezi’nden, ne de kadın kolları, gençlik kolları, milletvekillerimizden bu olaya ses çıkaran tek bir tweet görmedim… Birlik beraberlik kardeşlik dayanışma bu mudur?”
Sedat Peker krizinde ise danışmanı şöyle konuşmuştu: “İçimizdeki beyinsizlerin, sen ben kavgası da küreselcilerin aparatı olmaya yol açar. Büyük resmi görmeyen ahmaklara laf yetiştirmeye çalışmak beyhude bir çabadır.”
“Evin istenmeyen güveyi” olan Soylu’nun kaderinin tek karar vericisinin Erdoğan olduğu açıkça görülüyor. Soylu’nun en büyük destekçisinin de Bahçeli olduğu anlaşılıyor. Haliyle Bahçeli’nin “yalnız mı sandınız” çıkışının asıl muhatabı Erdoğan’dan başkası değil.
Sorun kalabalık ya da tek başına olmak değil. George Eliot’un tarif ettiği gibi, en yalnız yalnızlığa güvensizlik diyoruz. Soylu’nun yalnızlığının özelliği belki de bu. Devlet Bahçeli salısı dışında onu düştüğü yerden kaldıracak bir ses yok.