Annem; kardeşim ve beni yetiştirirken, yani biz daha küçükken, hep derdi ki; biriyle fikir çatışmasına girdiğinizde, ağızınızdan çıkanı kulağınız iyi duysun! O biri, kaybetmeyi göze alamayacağınız biriyse, laflarınızdaki ölçüyü ona göre ayarlayın. Yüzyüze bakamayacağınız sözler sarfetmekten kaçının.
Sanıyorum bizler ve bizden önceki jenerasyonların çoğu böyle bir ahlak anlayışıyla yetiştiriliyordu.
Gitmesi ayrı rezillik, gelmesi ayrı rezillik bir olaylar silsilesi geçirdik geçtiğimiz hafta. Artık hangi el,ne pahasına kalkılan masaya tekrar oturttu bilmiyoruz ama…Allah mesut etsin…küsler barışmış…aferin:) Nasıl?….S. Babacan?…aferin….tanıdık geldi mi?
Ama yenilir yutulur laflar sarf edilmedi.
Bi flashback yapıyorum; 90’lı yıllarda koalisyon furyası vardı…hem de kısa aralıklarla değişen çoklu koalisyonlar! O uzuuun yıllar süren kaos’larda bile, böyle sokak ağzı, böyle hakaretler olmazdı.
5 Nisan ve 22 Şubat’ı saymıyorum…onda sözlü hakarete bile gerek kalmadan, millet payına düşeni almıştı.
Şimdi nasıl olacak peki? Hadi iyimser bakıyorum. Diyelim ki iktidar oldular! Bu millet, eskiden olduğu gibi, her akşam başını yastığa koyduğunda, “ya bunlar yarın sabah yine birbirlerine girerlerse” diye endişeyle mi uyuyacak? Her 2-3 ayda bir yeni bir koalisyon kaos’una uyanacağımız bir istikrarsızlık sabahına hazır mıyız?
Mütabakatta bulundukları sistemin Anayasal hukuksuzluğunu geçtim,….biri yat diyecek, diğeri kalk…biri git diyecek,biri gel …biri ye diyecek,biri iç….
Ha ha ha….deliler evine hoşgeldiniz!